30 Ocak 2010 Cumartesi

Babam İzliyor


Ortaokulda okuyan ve kısa bir süre önce annesini kaybeden genç, babasıyla birlikte yaşıyordu. Babasıyla aralarında çok güzel bir dostluk vardı. Genç, okulun futbol takımındaydı. Takımdaydı ama, ufak-tefek yapısı ve tecrübesizliği nedeniyle hocası ona bir türlü maçlarda görev vermiyordu. Bu yüzden, her maçta yedek kulübesinde oturuyordu. Buna rağmen, babası hiçbir maçı kaçırmaz ve hep ayağa kalkıp tezahürat yapardı.

Liseye girdiğinde sınıfının en sıska öğrencisiydi gencimiz. Fakat babası onu hep futbol oynamaya teşvik etti; bununla birlikte, istemezse oynamayabileceğini de belirtti. Delikanlı futbolu seviyordu ve takımda kalmaya karar verdi. Her idmanda elinden geleni yapıyor ve takımın as oyuncularından bir olmaya çalışıyordu. Bütün lise hayatı boyunca hiçbir idmanı veya maçı kaçırmadı. Ama sürekli yedek kulübesinde oturmaktan kurtulamadı. İnançlı babası her zaman ki gibi tribünlerde yerini alıyor ve oğlunu destekleyici tezahüratlarda bulunmaya devam ediyordu.

Genç, üniversiteye başladığında futbol onun için önemini kaybetmeye yüz tuttu, ama yine de elinden geleni yaptı. Herkes onun okul takımına giremeyeceğinden emin olsa da, bunu başardı. Takımın antrenörü onu listeye dahil ettiğini, çünkü her idmanda yüreğini koyduğunu ve takımın diğer üyelerini de şevke getirdiğini itiraf etti. Takıma girebildiği haberi onu o denli heyecanlandırdı ve sevindirdi ki, soluğu en yakın telefon kulübesinde aldı ve babasına müjdeyi verdi. Onun bu mutluluğunu paylaşan babası, kendisine maçların sezonluk biletlerini göndermesini istedi.

Üniversitedeki dört yıl boyunca hiçbir idmanı kaçırmayan genç, ne yazık ki hiçbir maçta oynayamadı. Futbol sezonunun sonlarına doğru, büyük bir eleme maçının idmanı için sahaya çıkmaya hazırlanan gencin yanına, elinde bir telgrafla antrenörü geldi. Delikanlı telgrafı okuyunca ölüm sessizliğine büründü. Güçlükle yutkunarak hocasına şunları söyleyebildi: "Bu sabah babam ölmüş. İzninizle bugünkü idmana gelmesem?" Hocası kolunu şefkatle omzuna doladı ve "Bu hafta dinlen evlat" dedi, "cumartesi günkü maça gelmeyi de aklından geçirme."

Cumartesi geldi çattı, ama okul takımının durumu hiç de iyi değildi. Maçın sonlarına doğru, bir kişi soyunma odasına sessizce girdi, formasını ve futbol ayakkabılarını giyip saha sahanın kenarına çıktı. Babası ölen ufaklıktı bu! Antrenör ve oyuncular azimli arkadaşlarını bu kadar kısa sürede tekrar aralarında görmekten dolayı son derece şaşırmışlardı.

Hocasının yanına giden genç "Lütfen izin verin oynayayım" dedi. "Bugün oynamak zorundayım. " Hocası önce onu duymamış gibi davrandı. Böylesine zor bir eleme maçında takımın en kötü oyuncusunu sahaya çıkarmasına imkan olmadığını düşünüyordu. Ama genç o kadar ısrar etti ki, sonunda ona acıyan hocası razı oldu: "Pekala oyuna girebilirsin."

Gencin oyuna girmesinin üstünden çok geçmemişti ki, hem hoca, hem oyuncular, hem de maçı izleyenler gördüklerine inanamadılar. Daha önce hiç oynamamış olan bu meçhul ufaklığın her hareketi harika, attığı her pas isabetliydi. Karşı takım oyuncuları onu durduramıyordu. Koşuyor, pas veriyor, savunmaya yardım ediyor ve maçın yıldızı olarak parlıyordu. Sonunda, gencin takımı aradaki farkı kapattı, nihayet atılan bir golle de beraberliği yakaladı. Ve son saniyelerde ufaklık topu tek başına sürükleyip herkesi geçti ve galibiyet golünü attı. Maç bitmişti. Okulunun taraftarları sevinç çığlıkları atıyor, arkadaşları onu omuzlarında taşıyordu.

Seyirciler tribünü terk ettikten, oyuncular duşlarını alıp soyunma odasını boşalttıktan sonra, takımın hocası gencin köşede tek başına sessizce oturduğun fark etti. Yanına gidip inanamıyorum. Bugün bir harikaydın" dedi. "Sana ne oldu, bunu nasıl yaptın, anlat bana!".

Genç hocasına baktı, gözlerine yaşlar doldu ve şöyle dedi:

"Babamın öldüğünü biliyorsunuz. Peki onun gözlerinin görmediğini biliyor muydunuz?". Delikanlı zorlukla yutkundu, gülümsemeye çalıştı: Babam bütün maçlarıma geldi, çünkü görmediği halde beni desteklemek istiyordu. Ve ilk defa bugün beni oynarken görebilirdi. Ben de bu fırsatı kullanmak ve oynayabildiğimi ona göstermek istedim.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Ateş Pahası




Bir gün Kanuni Sultan Süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkar. Bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin ayırdına varamayıp,
“Biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakındıklarında hava kararmaya yüz tutmuştur.
Gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmıştır. Hünkar ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor atarlar.
Sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşamaktadır. Adamcağız bu Tanrı konuklarını içeri alır, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışır.
Padişah kendini özellikle tanıtmaktan geri durur; fakat yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmemiştir. O nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtır.Bir de sıcacık çorba ikram eder.

Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalırlar. Geceyi orada rahatça geçirirler. Hatta padişah bir ara çevresindekilere, “Doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylenir.
Ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirir:
“Efendi! Bizi ihya ettin. Harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” der ve sorar:
“Söyle bakalım borcumuz ne kadar?”
Oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendirip parayı biraz yüksek söyler:
“Bin bir altın yeter, beyzadem” der.
"Çok fazla istemedin mi?"diye soran padişaha.
"Yemek ve yatak bedeli bir altın, ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz."der.
Padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümser ve bin altını öder.
“Ateş pahası” sözü buradan gelmektedir.

SIRA DIŞI BİR AŞK ÖYKÜSÜ




Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yani sıra, çok garip bir de kamburu vardı.
Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg'da yasayan bir işadamını ziyarete gitti. İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı.
Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.
Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu.
Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü. Fakat kızın, basını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses'i çok üzdü. Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu:
"Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır misiniz?" dedi.
"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses'in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu:
"Peki ya siz?" dedi. "Siz inanır misiniz buna?" Moses bir an bile duraksamadı:
"Evet, ben de inanırım" dedi ve ekledi:
"Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı, onun evleneceği kızı belirlermiş. Benim doğumumda da, benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana 'Senin karın kambur olacak' demiş. O zaman ben bir istekte bulunmuşum Tanrı’dan.
“Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap” demişim."

Moses'in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatıp, Moses'in elini tuttu. Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu.

Bu anlattığımız bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mandelssohn'un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.

Köpek, Değnek ve Sufi...



Bir gün Sufi gibi giyinmiş bir adam yolda bir köpek görür ve değneğiyle sertçe köpeğe vurur. Acıyla çığlık atan köpek, büyük bilge Abu-Said'e koşar. Kendini bilgenin ayaklarına atar ve yaralı pençesini tutarak ona zalimce davranan bu adamdan intikam almak ister.
Bilge ikisini bir araya getirir. Sufi'ye döner:"Ey pervasız adam! Zavallı bir hayvana bu şekilde davranmaya nasıl cüret edersin? Şu yaptığına bak!"
Sufi yanıtlar: "Benim kabahatim değil, köpeğindir. Ben ona vurmadım o derneğime çarptı".
Ama köpek şikayetinde ısrarcıdır.
Sonra acımasız adam köpeğe döner: "Nihai bedeli aramak yerine izin ver ben acını gidermene yardımcı olayım".
Köpek şöyle der: "Yüce ve bilge insan! Ben bu adamı Sufi gibi giyinmiş görünce bana hiçbir zarar vermeyeceğine ikna oldum. Normal giysiler giymiş olsaydı yolundan çekilirdim zaten. Benim asıl hatam dış görünüşüyle bir insanın güvenilir olduğunu düşünmek oldu. Ona ceza vereceksen, al o yüce giysileri üstünden. Onu dürüst insanların giysilerinden yoksun bırak"...

22 Ocak 2010 Cuma

KENDİ KENDİNE




Kişinin kendine ettiğini
Edemez kişiye hiçbir fani
Bu kahpe hırsı,ne kıskanç kini, ne şarap
Nede haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini Tayfun, boran
Dağ , taş edemez.

Kişinin kendine ettiğini
Edemez Kişiye hiçbir fani
tutmazsa gerçek dost elini
kendi kendiyle baş edemez.
Kişinin kendine ettiğini
Sarhoş edemez,ayyaş edemez
Mezar soyan nebbaş edemez..

Mevlana

20 Ocak 2010 Çarşamba

AŞK VE ÖLÜM...!




9.SINIF

Şuan dersteyiz. Yanımda dünya tatlısı bir kız oturuyor. Yüzüne bakmaya kıyamıyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor. O benim en yakın arkadaşım. Beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...



10.SINIF

Evdeydim arayıp erkek arkadaşıyla tartıştığını ve bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Sonra bize geldi. Bana sıkı sıkı sarılıp ağladı. Şuan dizimde uyuyor. Saçlarını okşayıp o gül yüzünü doya doya seyrettim. Ben onu o kadar çok severken o beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...


11.SINIF MEZUNİYET BALOSU

Onunla çocukluktan beri arkadaşız.8. sınıftayken birbirimize söz vermiştik lise sonda mezuniyet balosuna gidecek eşimiz olmazsa beraber gidecektik. Beni aradı ve erkek arkadaşının hastalanıp gelemeyeceğini söyledi ve beraber gidebilir miyiz diye sordu. Kabul ettim onu evinden aldım. Balodaki en güzel kız oydu. Bembeyaz elbisesiyle tıpkı bir melek gibiydi... Gece boyu dans ettik. Kollarımdayken hep aynı şeyi düşündüm onu çok seviyordum. Gece sonunda onu evine bıraktım. Beni yanağımdan öpüp en iyi arkadaşı olduğumu söyledi. Onu gerçekten çok seviyorum. Ama o beni arkadaşı olarak görüyor. Ona onu sevdiğimi nasıl söylerim. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...



Aradan yıllar geçti. Şimdi o canımdan çok sevdiğim meleğimi toprağa veriyorum. Özel eşyalarının arasından kara kaplı bir defter çıkmış bana verdiler. Okuyup okumamakta kararsızdım. Açtım. Bu bir günlüktü ve bir sayfasında şöyle yazıyordu...


''Şuan dersteyiz ve yanımda dünya yakışıklısı bir çocuk oturuyor. Yüzüne bakmaya doyamıyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor. Beni arkadaşı olarak görüyor. Erkek arkadaşım olduğu yalanını söyleyerek ve sürekli onunla ilgili yalanlar uydurarak yanında olabiliyorum. Onu canımdan çok seviyorum. Bana bir kerecik SENİ SEVİYORUM deseydi dünyalar benim olurdu...''



Ben bu satırları okurken meleğimi çoktan gömdüler. Hıçkırıklarımı tutamıyorum gözümü mezarından alamıyorum. Merak etme biriciğim ben de ben de seni çok seviyorum...

Affet Beni



Beni bırakıp gittiğinden beri
Terkedilmiş bir çocuk gibi
Çaresizim dolaştım gecelerde
Sana döndüm yine biliyorum suç bende

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Kendi evimde bir yabancı gibi
Çıktım ağır ağır merdivenleri
Kapıyı çalmaya cesaretim yok
Sana döndüm yine biliyorum suç bende

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Son bir kez seni görmek istedim
Geceler boyu bu anı bekledim
Sana dönmemi istemiyorsan söyle
Söyle gideyim ama önce yine de

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Barış Manço

19 Ocak 2010 Salı

Kavuşursak Biteriz Biz




Kavuşursak biteriz biz,
Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, ateşle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,
Kavuşursak biteriz biz.
İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz,
Dokunursak kanar ellerimiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
Görüşemeyiz, konuşamayız ve sevişemeyiz.
Bir aşk var bizi biz yapan,
Kavuşursak biteriz biz.
Biz herkes gibi değiliz.
İstedeğimiz zaman gelip,
İstediğimizde gidemeyiz.
Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz.
Ne bir filmdeki mutlu son,
Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz.
Sadece özlemle severiz,
Ve kavuşursak biteriz biz.
Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık.
Artık her aşk her ağızda sakız.
Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız.
Belki ayrı şehirlerdeyiz,
Ama her gece aynı mehtapta buluşur,
Yağmur yağarsa, çıkar,
Aynı yağmurun altında ıslanırız.
Bu aşkı ancak biz biliriz.
Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar,
Mektupları suya yazarız.
Biz belki ayrıyız,
Ama her gün aynı geceyi sabahlarız.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir onu söyleriz.
Kavuşursak biteriz biz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Saatini Alabilir miyim Babacığım?



Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna:

- ''Bu senin işin değil'' diyerek karşılık verdi.

Çocuk dayattı:

- ''Babacığım lütfen bilmek istiyorum'' dedi.

Adam:

- ''Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum.''

Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu:

- ''Peki babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?'' dedi.

Adam, daha çok sinirlendi:

- ''Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat.''

Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı:

- ''Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?'' dedi kendi kedine.

Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan çocuğuna, uyuyup uyumadığını sordu.

- ''Hayır uyumuyorum'' diye yanıtladı çocuk.

Adam, çocuğundan özür diledi:

- ''Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum'' dedi.

Ve elindeki parayı uzattı:

- ''Al bakalım istediğin 10 doları.''

- ''Teşekkürler babacığım'' dedi.

Ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi:

- ''Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?'' diye bağırdı, ''Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok.''

Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile:

- ''Fakat yeterince param yoktu ki... Ancak şimdi tamamlayabildim'' dedi.

Ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı.

- ''İşte sana 20 dolar babacığım, şimdi bir saatini alabilir miyim?''

Sen Hala Taşıyor musun?



İki seyyah derviş bir şehirden diğerine gidiyorlarmış. Derken yollarının üstüne taşkın bir dere çıkmış. tam suyu geçecekler, az ötede korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. Dervişlerden biri hemen kadının yardımına koşmuş. Onu sırtına almış, suyu öylece aşmış. Sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. Böylece yola revan olmuşlar…

Ancak yolun kalan kısmında öteki dervişin ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça… Somurttukça somurtuyor. Bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş:

” Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi! Baştan çıkartabilirdi. Erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! Ayıp yahu… Olmaz, bize yakışmaz!”

Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:

” İyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hala taşırsın?“

Mevlana ve Hacı Bektaş



Günlerden bir gün, bir adamcağız kötü yollardan kazandığı parayla kendine bir inek satın alır.
Bir zaman sonra, yaptıklarından utanır ve pişman olur. Hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için de Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına bu ineği kurban olarak bağışlamak ister.

O vakitlerde dergâhlar, aynı zamanda da aş evi işlevini de görmektedirler.
Durumu olduğu gibi Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli “Helâl değildir” diyerek kurbanı kabul etmez ve geri çevirir.

Adamcağız buna üzülür, fakat yılmaz. Doğruca Mevlevi dergâhına gider. Durumu yine olduğu gibi Mevlana’ya anlatır. Mevlana, adamı dinledikten sonra hediyesi ineği kabul eder.

Adam şaşırır ve aynı durumu Hacı Bektaş Veliye’de anlatmıştım. O, beni dinledikten sonra hediyemi “Haram” diye kabul etmemişti. Siz ise bunu kabul ettiniz sebebini öğrenebilir miyim?

Mevlana, şöyle bir toparlanır, derin bir nefes alır ve adama şu mana yüklü veciz sözleri söyler:
- Be adam biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahindir. Şahinler öyle her leşe konmazlar. O yüzden senin bu hediyeni kabul etmemiştir, ama biz kabul ederiz.

16 Ocak 2010 Cumartesi

SENSİZİM




Sensizim senden uzakta
Seni düşünüyorum
Seni özlüyorum
Ve özlemeyi çok seviyorum
Sensizim senden uzakta
Seni özlüyorum
Seni seviyorum
Seni sevmeyi çok seviyorum
Seninleyim sana dokunuyor
Seni hissediyorum
Ve hissetmeyi çok seviyorum
Bir gün seni kaybedeceğim
Duygusu sarıyor benliğimi korkuyorum
Ve bu korkuyu çok seviyorum
Tıpkı bir sağnakdaki
Yaprak üstündeki içim
Hani seversin de korkarsın dokunmaya
Uzaktan seyretmek yeter bilirsin
Oysa sen benim olmasan da
Seviyorum
Ve işte bunu hissetmeyi
çok seviyorum
Bu gece şehirde bir tevekkül var
Can aliş verişte her taraf hazar
Ayaklar altında hey sabaha kadar
Kubbeler hu çeker kullar sallanir
Bu nasıl ibadet kimin cağrısı
Bütün bakışlarda safran sarısı
Evler secde etmiş hey gece yarısı
Adalar hu çeker göller sallanır
Ne yardan haber var artık ne serden
Göz gözü görmüyor tozdan topraktan
Telgraf telgraf ayrılıklardan
Direkler hu çeker teller sallanır
Nedir topraktaki bu iniş kalkış
Bir tarafta ecel bir tarafda kış
Bütün bahçelerde hey ayin başlamış
Ağaçlar hu çeker dallar sallanır

Tanrı Misafiri



Evvel zaman içinde batıda Yotan diye bir köy, köyde de pek namazı niyazı olmayan Ali Mahmut diye bir köylü varmış. İşin doğrusu Ali Mahmut dönemin sayılı ateistlerindenmiş. Köyün imamı da, cemaat de bu durumdan pek hoşnut değillermiş. Gel zaman git zaman bizimkisi bir gün hakkın rahmetine kavuşmuş. Köyün imamı "Ben bu adamın cenaze namazını kılmam" diye diretmiş. Köy halkı da "Allah'a inanmıyordu biz bu herifi gömmeyiz" diye tutturmuşlar. Durumu gören köyün yaşlılarından Müzeyyen hanım, köyün dışındaki tepelerden birinde, tek başına yaşayan köylülerin İğdeli İsmail diye andıkları köylüye haber vermiş. İsmail'in de pek namazla ilgisi yokmuş. O köye gitmiş cenazeyi almış ve kendi evinin yakınlarında bir yere gömmüş. O akşam imam Nazmi efendi, müezzin Mustafa efendi tüm cemaat aynı rüyayı görmüşler. Ali Mahmut cennette çok iyi bir yerde keyif yapıyormuş. Sabah herkes birbirine rüyayı anlatmış. İmam, müezzin yanlarına bekçi Şinasi efendiyi de alıp sabah karanlığında yola çıkıp öğleye doğru İsmail'in yanına gelmişler. İmam sormuş "Kardeşim sen nasıl bir dua ettin ki bu imansız allah katında bu kadar iyi bir yere gitti?" İsmail efendi "Vallahi ben bir şey yapmadım, rahmetliyi gömdüm. Sonra da ‘Allahım soğuk kış gecelerinde, sıcak yaz günlerinde insanlar kapıyı çaldı ve biz 'tanrı misafiriyiz' dediler, ben de senin misafirlerini en iyi şekilde ağırladım. Misafirleri güvenip bana gönderdiğin için onlara da neyim varsa yoksa yedirdim. Ben sana ilk defa bir misafir yolluyorum sen de benim güvenimi boşa çıkarma olur mu?’ dedim."

15 Ocak 2010 Cuma

Her Canlı Ölümü Tadacaktır Fakat.....




Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum, ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi ağladım.

Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün,
Ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...

Zamanla yarışılmayacağını,
Zamanla barışılacağını,
Zamanla öğrendim...


İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.


Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.


İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.


Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için
Önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.


Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.


Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı,
Kendimi öğretti bana....


Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta.

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine inandım.


Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.


Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken,
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
Yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

14 Ocak 2010 Perşembe

Bir Tutam Tuz



Ahab adında bir bilge bir akşam dostlarını akşam yemeğine çağırıp onlara yumuşacık bir et kızartmak istemiş. Ama birden tuzu kalmadığını fark etmiş. Oğlunu yanına çağırmış.
-Köye git de tuz al. Ama gerçek bedelini öde. Ne daha az ne de daha fazla, demiş.
Oğlu şaşırmış.
-Fazla ödememem gerektiğini anlıyorum baba, ama pazarlık edebileceksem neden paradan biraz tasarruf etmeyeyim ki?
-Büyük kentlerde böyle yapabilirsin. Ama bizim ki gibi bir köyde bu çirkin bir şey olur.
Oğlan başka soru sormayıp gitmiş.Bu konuşmaya tanık olan konuklar oğlanın tuzu neden daha ucuza almaması gerektiğini öğrenmek istemişler; Ahab da bunun üzerine;
-Tuzu ucuza satanın acilen paraya ihtiyacı var demektir, bu durumdan yararlanan kişi, bir şey üretmek için alnından ter akıtarak çalışmış olan adama saygısızlık etmiş olur.
-Ama bir tutam tuzun köye ne zararı olabilir ki?
-Dünya kurulduğunda haksızlık da bir tutamdı. Ama her yeni kuşak, ne önemi olur diye düşünerek biraz biraz üstüne ekledi, görün bakın şimdi ne durumdayız.

12 Ocak 2010 Salı

Adı Bende Saklı



Bölünür sancıyla uykular
Sığınak değil en kuytular
Gökte ay on dört ben dolunay
Son hatıranı sinene say
Bu kadarına razıyım yar

Uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun kırık dökük hikayede
Adı bende saklı

Dalda muhabbette kumrular
Bana ayrılığı sordular
Dedim afet,yangın dedim kar
Dedim adet aşkı vururlar

Uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun kırık dökük hikayede
Adı bende saklı

Sezen Aksu

9 Ocak 2010 Cumartesi

Aşk mı kaderi kovalar kader mi Aşkı



İnanıyorum söylediğini candan söylediğine,
Ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez.
Hafızanın kulu olmaz kararımız,
Çabuk doğduğu için büyümeden ölür,
Nasıl ki ham meyve dalında durur da,
Oldu mu kendiliğinden düşüverir yere.
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak,
En çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak.
Tutku bitti mi, istem de biter gider,
Ateşli sevinçler de kederler de yeminleri
Yakarlar kendileriyle birlikte.
Sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir,
Bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir.
Madem bu dünya bile yok olacak bir gün
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi?
Daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi.
Düşen büyük adamı en sevdiği unutur,
Yükselen züğürde düşmanları dost olur.
Sevgi talihin peşindedir diyecek insan
Bunca dost görünce büyüklere kul kurban!
Başı darda olan dayanak aramaya görsün,
Sözde dost düşman kesilir bütün.
Ama ilk düşünceme döneyim yine
İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle
Bütün kurduklarımız yıkılır gider,
Düşünceler bizim, olaylar bizim değiller.
Sen yine bir daha evlenmeyeceğine inan,
İnancın değişir kocan öldüğü zaman.

BENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISIN





Gözlerim gözünde aski seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence simdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçiyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktim da iyice
Anladim ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karisti simdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de simdi herkes gibisin..


NAZIM HIKMET

Hayat İçin Önemli 11 Ders





DERS 1: Önüne ne çıkarsa çıksın, yürümene devam et!!.



DERS 2: Geç kalmış olsan bile kendini iyi ifade et!!!



DERS 3:Hata bile yapsan, her defasında yeni bir şey dene...



DERS 4: Ne kadar neşeli, hüzünlü veya gergin olsan da "uyanık" ol...



DERS 5: Asla herhangi bir şeye uzun süre güvenme....



DERS 6: Asla, "kendini" hafife alma!



DERS 7: Asla birisiyle uzun süre dalga geçme....



DERS 8: Hücumda veya savunmada, herzaman, yapabileceğinin EN İYİSİNİ yap..



DERS 9: Özel bir şey yapacağın zaman daima İYİ konsantre ol.....



DERS 10: Sık sık değişen şeylere sahip olmak için fazla uğraşma...



DERS 11: İyice düşünmeden bir şey yapmaya kalkma..

8 Ocak 2010 Cuma

KENDİNE İYİ BAK



Az önce son kez öptüm seni
Son kez tuttum ellerini
Sanki içimden bir şeyler kopup gitti
Ayırırken gözlerimden gözlerini
Zaten olmayacak bir duaya amindi bizimki
Mutlu edemezdik birbirimizi
Çok şey istememiştim halbuki
Yüreğinin en kuytu köşesinde ufacık bir yer yeterdi
Şimdi daha iyi anlıyorum o sebepsiz suskun terk edişini
Sen hiç benim olmamışsın ki
Ben hep kandırmışım kendi kendimi

Olur da bir gün aklına gelirsem
Gülümseyerek hatırla beni
Tebessümle an geçirdiğimiz o günleri
Ve bir zamanlar seni deli gibi seven bu yüreği…
Belki de ağlıyordur şimdi
Hiç kimse almadı, alamazda yerini
Senden kalan küçük bir resim şimdi
Ve yalanda olsa söylediğin aşk sözleri
Yüreğimden asla silinmeyecek izleri
Hala saklıyorum verdiğin gülleri
Biraz kurudular ama solmadılar benim gibi
Bir gün mezarımda hayat bulurlar belki

Sana verdiğim o resme iyi bak şimdi
O gülen gözler artık birer mazi
Yırt at gitsin artık ne anlamı var ki
Unuttum ben zaten içten gülümsemeyi
Sana her bakışında parlayan o gözler şimdi
Kim bilir belki de bulutlar kadar nemli
Sana hiç kızmadım, kızamam da inan ki
Aslında suç biraz da bende belki
Bile bile attım bu ateşe kendimi
Ve çok ağır ödedim seni sevmenin bedelini
Bu sözler belki de masal gibi gelecek sana şimdi
Ama bir gün sen de anlayacaksın beni
Ve tadacaksın aşkın çaresizliğini
Belki üzüleceksin ama böyle böyle öğreneceksin büyümeyi
Düşe kalka öğreneceksin yürümeyi
Ve ölümle dans etmeyi

Şimdi başka biri alacak yerimi
Zamanla hatırlamayacaksın bile ismimi
Ama son kez, son kez düşün bi
Sevebilir mi seni, benim sevdiğim gibi
Ve aldırmadan acılara, koyar mı ortaya yüreğini
Sevmek sözle değil özdedir sevgili
Çocuk yüreğin anlamadı bunu ne yazık ki
Ve sen bitirdin gözümde kendi kendini
Umutlarımı kefil yapıp terk ediyorum bu şehri
Benden sana son hatıra olarak bırakıyorum bu şiiri…

İşte okudun sana olan son sözlerimi
Bunlar giderken sana söyleyemediklerimdi
Şimdilerde kalbimde yaşanıyor sonbahar mevsimi
Artık çok koymuyor her bulduğumda kaybetmek seni
Çünkü öğrendim ben yalnızlığımla dertleşmeyi
Ve gidenlerin arkasından üzülmemeyi
Yüreğimin en güzel yerinde saklayacağım seni
Ateş olup yaksan da yapamam, gösteremem o cesaret

Kendine iyi bak sevgili
Ve sakın arama kaybettiklerini
Dönmezler artık geri
Ve eğer bilmiyorsan sevmeyi
Taşıma o yüreği...

Can Dündar

6 Ocak 2010 Çarşamba

13 Öğüt



1. Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum

2. Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez, ve onu hakeden seni asla ağlatmayacak olandır.

3. Birinin seni senin istediğin gibi sevmemesi onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez

4. Gerçek dost, elini tuttuğunda kalbine de dokunandır

5. Birini özlemenin en kötü yolu, yanyana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini
bilmendir

6. Üzüntülü olduğun zamnlarda bile gülümsemeyi asla bırakma, biri gülümsemene aşık olabilir

7. Bu dünyada bir insan olabilirsin ama birisi için bir dünya olabilirsin

8. Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanını harcama

9. Belki de Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir,
böyle olunca minnettar olacağızdır

10. Bir sona geldiğin için ağlama, Onu yaşadığın için gülümse

11. Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır, öyleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol.


12. Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan o kişinin de senin kim olduğunu
bildiğini ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol

13. Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur

5 Ocak 2010 Salı

Sana Yazdım



Her şeyi sana yazdım
Seni de her şeye

Kalemler tükettim, tükenmeyen hasretle
ucundan dökülen aşkla, umutla, çığlıkla
Belki de nefretle

Her umuda avuc açtım
Sen dilendim
Aşktan harap bir dilenci şimdi yüreğim

Her şeyi sana yazdım
Seni de her şeye
Hayallerimin paragraf başlarına
Umutlarımın parantez içlerine
Kalemler tükettim tükenmeyen hasretle

Her şeyi sana yazdım,seni de herşeye
Binlerce kez okudum her gün bir ilkokul defterinden
Binlerce kez okudum
Seçebilmek için seni soru işaretlerinden
Seni ezberledim hergün karmakarış yazılar içinden

Sana da kendimi yazdım
Bana ait harflerle
Farklı alfabelerle

Herşeyi sana yazdım
Herşeye seni yazdım....

Tanrı İle Sohbet



10 taahhüt
1. Tanrıyı tüm yüreğinle, tüm ruhunla sev
2. Tanrının adını boş yere kullanma
3. Bir gününü bana ayırmayı unutmayacaksın ve o güne kutsal diyeceksin. Sonrada her günün her anın kutsal olduğunu anlayacaksın.
4. Anne ve babana saygı duyacaksın
5. Kimseyi öldürmediğinde tanrıyı bulduğunu bileceksin (İnsan, bitki,hayvan)
6. Sevginin saflığına dürüstsüzlük ve kandırmaca ile tecavüz etmeyeceksin
7. Kendine ait olmayan bir şeyi almayacak, kandırmayacak ve hiçbir şeye zarar vermeyeceksin
8. Doğru olmayan bir şey söylemeyeceksin
9. Komşunun eşine göz dikmeyeceksin
10. Komşunun malına göz dikmeyeceksin

Bunları uyguladığını kendinde gördüğünde Tanrıya giden yolu bulmuş olacaksın.









TANRI İLE SOHBET
1; Tanrı sevgidir
2; Bir insanın tanrı tarifini bilirseniz o insanın potansiyelini de bilirsiniz
3; Cehenneme kadar yolun var demek hoş ama Cennete kadar yolun var demek daha hoş değil mi?
4; Tanrı “Herkesle konuşurum hem de her an ama soru Kim dinliyor olmalı”
5; Benim en yaygın kullandığım iletişim şeklim duygulardır.
6; Bir şeyin doğru olup, olmadığını bilmek istiyorsan ne hissettiğine dikkat et
7; Daha zoru fark ettiğiniz duyguları kabullenmektir.
8; Düşünce ve duygu aynı şey değildir. Ama aynı anda aynı soruyu sorabilirler.
9; Düşünceyle iletişim kurduğumda daha çok imaj ve resim kullanırım.
10; Etkili bir iletişim aracı olarak deneyim kullanırım
11; Sözler yalnızca bir takım gürültülerdir
12; Düşündükleriniz, hissettikleriniz ve deneyimledikleriniz her şey benden kaynaklanıyor.
13; En geniş düşünce hazzı içinde barındıran düşünce
14; En Net sözcük Gerçeği ifade eden sözcük
15; En Büyük Duygu Sevgi
16; Haz, gerçek, sevgi bunlar birbiri ile içiçedir. Biri sizi diğerine götürür.
17; Hayalleride sana ulaştırabildiğimi hala anlamıyormusun
18; Kaçırdığınız şey size yanlış gibi görünebilir. O zaman şu soruyu sorun “ Ya yanlış diye bildiğim Doğru ise” Her büyük bilim insanı bunu bilir.
19; Tanrıyı bildiğinizi iddia etmeyi bırakana kadar Tanrıyı bilemezsiniz.
20; Sözler gerçeğin en az güvenilir mesajlarıdır.
21; Dua yoksunluk bilincinden kaynaklanıyor
22; Yalvarmayın değer bilin.
23; Doğru dua yalvarma duası değil, şükran duası olmalı
24; Kendiniz için istediğiniz tanrının sizin için istediğidir
25; İnsanlar sevdikleri şeyi yok etmeye daha sonrada yok ettikleri şeyi yeniden sevmeye ve değer vermeye meraklıdır. Sevgi korkuya,korku sevgiye,sevgi korkuya dönüşüyor.
26; Sevginin koşullu olduğunu size ebe beyinleriniz öğretti.
27; Koşulsuz sevilmenin nasıl bir şey olduğunu unuttunuz.
28; Korkmadığınız, yargılamayan, ve cezalandırmayan tanrıyı hayalinizde bile kucaklamaya zorlanıyorsunuz.
29; Korku: Bedenleri sımsıkı sararak gizler. Sevgi çıplak olmaya izin verir
30; Korku sahip olduklarına yapışır. Sevgi sahip olduklarını paylaşır
31; Korku zorba yakınlık ister, sevgi sevecen yakınlık
32; Korku sımsıkı sarar bırakmak istemez sevgi özgür bırakır
33; Korku kurutur sevgi yumuşatır
34; Korku saldırır sevgi bağrına basar.
35; KORKU içinde yaşamanız öğretildi.
36; Size rehberlik edecek en iyi öğretmen içinizdeki sestir.
37; İçinizdeki ses konuştuğum en yüksek sestir. O sizin radarınız, yol göstericiniz, tabii eğer izin verirseniz.
38; YAŞAMIN EN DERİN SIRRI YAŞAMI KEŞFETME SÜRECİ DEĞİL, YARATMA SÜRECİDİR
39; Kendinizi keşfetmiyorsunuz, kendinizi yaratıyorsunuz. Bu yüzden kim olduğun arayışı yerine kim olmak istediğini bilme arayışına gir.
40; Tanrı her şey ve hiçbir şey, görülen ve görülmeyen
41; Tanrı sevginin var olduğunu ve kendisini saf sevgi olarak bilmek için tam zıddının da var olması gerektiğini biliyordu.
42; Sevginin tam zıddına sevginin olmadığı her şeye şimdi korku deniliyor.
43; Benim amacım sizin kendinizi ben olarak bilmeniz.
44; Fiziksel evrene girdiğinizde kendinizi hatırlamaktan vazgeçtiniz. Bu size kim olduğunuzu seçme olanağı verdi.
45; Bu yüzden bütüne yeniden dönüşe, Tanrıya dönüşe HATIRLAMAK diyorsunuz. Dünyadaki görevinin bu yüzden öğrenmek değil, hatırlamak.
46; Soru. Eğer tanrı en mükemmel ve sevecen ise, açlığı savaşı, depremi, doğal afetleri yaratıyor?
47; Bunun yanıtı evrenin derin gizemi ve yaşamın en yüksek anlamında yatıyor. Sevecen olmamayı ifade etmeden sevecenliği ifade edemezsin. Ben sevgimi, sizin kendi sevginizi göstermenize izin vermeden göstermem.
48; Dünyada kötü olarak yargıladığınız hiçbir şeyi lanetlemeyin. Sadece şu soruyu sorun” Neyi kötü olarak yargılıyorum” İçinize sorun “Kendimin hangi parçası bu felaketten deneyim kazanmak istiyor”
49; Bir başkasının seçtiği yolu yargılama, Başarıyı kıskanma, Başarısızlığa acıma, Çünkü ruhun kayıtlarındaki başarının ve başarısızlığın ne olduğunu bilemezsin.
50; Her olay bir armağandır ve her deneyimde bir hazine gizlidir.
51; KARANLIĞA IŞIK OLUN, KARANLIĞI LANETLEMEYİN.
52; Siz olmayan şeyle çepe çevre kuşatılmışken. Kim olduğunuzu unutmayın.
53; En zorlu anlarda bile yaptığınız seçimlerin en büyük zaferiniz olacağını bilin.
54; Sizin dışınızda bir şeyin ya da birilerinin size bir şeyler yaptığı fikrini taşıdığınız sürece bir şeyler yapabilme gücünüzden de kendinizi mahrum edersiniz.
55; Kendi yaptıklarını değiştirmek başkalarının yaptığını değiştirmekten çok daha kolaydır.
56; Acıları azaltmanın yolu onlara bakış açınızı değiştirmekten geçiyor.
57; Hiçbir şey kendi başına acı değildir. Acı yanlış düşüncelerin sonucudur. Acı, düşünce hatasıdır.
58; Yargılar genellikle önceki deneyimlerimize dayanır.
59; Yargılama ve suçlama bir şeyin neden olduğunu ve nasıl sonu olacağını bilmiyorsun. Ve şunu hatırla suçladığın şey seni suçlayacaktır. Yargıladığın şey ise bir gün kendin olacaksın.
60; Ne istersen onu yap,
61; Yanlış düşünceden dolayı çektiğiniz acıdır cehennem
62; Benim hangi intikamcı boyutumu tatmin etmek için sizi sonsuz işkencelere maruz bırakıyım.
63; Kendinizi tanrıdan ayırdığınızda ruhunuz için bu cehennem olabilir.
64; Doğru olanı yapmam için ille de korku mu gerekiyor. İyi olman için ille de tehdit edilmen mi gerekiyor. Bu emirleri veren kim. Kuralları koyan kim. Unutmayın kuralları kendiniz koydunuz. Ve ne kadar iyi olacağınıza siz karar veriyorsunuz.
65; Tanrı kendi yarattığını nasıl yargılayabilir. Ve ona kötü diyebilir.
66; Eğer sizin mükemmel olmanızı ve her şeyi mükemmel yapmanızı isteseydim. Sizi geldiğiniz kaynakta bırakırdım.
67; Kaynaktan ayrılmanızın tek amacı bunu kendinizi keşfetmeniz ve kendinizi gerçekten olduğunuz gibi bu kez bilinçle yaratmanızdır.
68; Nasıl hatırlayabilirim.
69; Dingin olmakla başla, dış dünyayı sessizleştir ki iç dünyanı dinleyebilesin.
70; Tanrıya inanmak tanrının en büyük armağanı kabul etmektir. KOŞULSUZ SEVGİ
71; Her insana ve koşula saygı göster.
72; Başka ruhlarla iletişime geçin, onların amaçlarını hedeflerini net olarak göreceksiniz.
73; Bir şey zaten doğruysa yap, ama doğru yanlış yargılamasını bırak.
74; Arzunun bağımlılık olmamasına dikkat et.
75; Hiçbir şey ama hiçbir şey doğadan daha şefkatli değildir.
76; Duygu hareket halindeki enerjidir. Duygu çekim gücüdür. Hayvanlar sizin onlardan korktuğunuzu hemen anlarlar.
77; Düşünce saf enerjidir. Sahip olduğunuz ve olacağınız her düşünce yaratıcıdır. Korku dolu toplumlar eninde, sonunda korktukları şeyi üretirler. Aynı şekilde toplu dua dedikleri birleşik düşünce gücü mucizeler yaratır.
78; EĞER GÜNAH DİYE BİR ŞEY OLSAYDI, İŞTE BU OLURDU. BAŞKASININ DENEYİMLERİNİN SİZİ OLUŞTURMASINA İZİN VERMEK.
79; Ruhun peşinde olduğu şey hayal edebileceğiniz en yüksek sevgi duygusudur.
80; Ruhun koşulsuz sevgiyi deneyimleyebilmesi için her insani duyguyu deneyimlemesi gerekiyor.
81; Koşulsuz sevgi beyazın renklerle ilişkisidir
82; Hayatınız boyunca kendinizin kötü olduğunuzu kendinize kanıtlamaya çalıştınız.
83; Sex kötü, para kötü, haz kötü, Bazı dinlerde dansın, müziğin, hayatı kutlamanın bile kötü olduğuna inandınız.
84; Bir süre sonra tebessüm etmenin, gülmenin, sevmenin de kötü olduğuna inanacaksınız.
85; Kendinizin şeytan olduğunuzu düşünüyorsunuz. Neden tanrı olmayı seçmiyorsunuz.
86; Tanrı öylesine büyük ki isabet ettirmemeniz olanaksız.
87; Cennete gitmek diye bir şey yok, Zaten orada olduğunuzu bilin
88; Cennet dediğin şey hiçbir yerde yalnızca şimdi ve burada
89; Bazıları arzularınızı yenmeniz gerektiğini söylüyor Ben ise değiştirin diyorum.
90; İçtenlikle tüm arzularının üstesinden gelmeye çabalayan kişilerin çabaları sonunda arzuya dönüşüyor.
91; Arzu duyduğunuz şeyleri yargılamayın Sadece dikkat edin kim ve ne olmak istediğinize hizmet edip, etmediğini sorgulayın
92; Gerçeği gördüğünüzde gerçek sizi özgürleştirir.
93; Arzularınıza direnmeyin. Yalnızca bana doğru yön değiştirin, Şunu bilin doğru olmayan bir yol yoktur. Çünkü bu yolculukta gideceğiniz yere ulaşmamanız mümkün değil.
94; Size acıya son vermeniz için gerekenleri verdim. Ama siz verdiğim araçları kullanmayı reddediyorsunuz.
95; Olan her şey yalnızca oluyor, Olanlar hakkında ne hissettiğiniz size bağlı.
96; İçinde olduğun koşulların gerçekten olduğu gibi gör. Geçici her şeyin geçici olduğunu bil.
97; Çoğu insan ilişkilere ne verebileceğini düşünmek yerine ne alabileceğini düşünerek giriyor. Buda ilişkileri olumsuz kılıyor.
98; Sevgi ilişkilerinin başarısız olma nedeni ilişkiye yanlış nedenlerle başlanmasıdır.
99; İlişkinin amacı birinin sizi tamamlaması değil, biriyle kendi bütünlüğünüzü paylaşmaktır.
100; Sorun basit, en büyük rüyalarınız, umutlarınız, fikirleriniz, kendinizle ilgili değil sevdiğiniz kişiyle ilgili oluyor.
101; Oysa gerçek test sizin kendi hayalinize ne kadar uygun yaşadığınızdır.
102; Bırakın her insan kendisiyle ilgilensin. En sevecen insan en BEN merkezli insandır. Sen kendini sevmezsen başkasını sevemezsin.
103; Önce kendini değerli görmelisin ki başkasını değerli görebilesin.
104; Kurtuluşun başkasının aksiyonlarına bağlı değil kendi aksiyonlarına
105; İncinmediğin gün gelecek ve o gün ilişkilerinin gerçek amacını gerçekten anladığın ve yaşamda uyguladığın gün olacak.
106; Tek bir şey yapabilirsiniz duygularınıza saygı gösterebilirsiniz.
107; Birisiyle ilişki sürecinde kendinize şu soruyu sorun “ Bu ilişkiye göre ben kimim ve kim olmak istiyorum”.
108; Eğer ilk duygunuz negatif bir duyguysa, bu duyguya sahip çıkmak ondan kurtulmak için gerekli olan tek şeydir.
109; Kızgınlığınıza, üzüntünüze, nefretinize, öfkenize intikam alma duygunuza sahip çıktığınızda, Kim olmak istemediğiniz bu duygulara, sahip çıkarak vazgeçebilirsiniz. Kişi ancak kendi sahip olduğu şeyden vazgeçebilir.
110; Ustanın ikinci yaşam amacı daima gelişmektir. İşte bu aşama da insan ruh çalışmasından tanrı çalışmasına geçer.
111; Hayat kendini yaratmanız için size bol zaman sunacak
112; Kim olduğunuzu sürekli yaratıyorsunuz. Her an her zaman aynı soruya aynı yanıtı vermiyorsunuz. Aynı deneyimle karşılaşsanız bile bir gün sabırlı sevecen başka bir gün sabırsız olabiliyorsunuz.
113; Usta daima aynı yanıtı veren kişidir
114; Usta daima tutarlıdır
115; İşiten kulakları olan her kes dinlesin Tüm insan ilişkilerinde kendinize şu soruyu sorun. ŞİMDİ SEVGİ NE YAPARDI
116; Başkaları için ne yapıyorsan, kendin içinde yapıyorsun. Çünkü sen ve başkaları birsiniz.
117; Bu gezegende yaşayan tüm ustalar size bu gerçeği öğretmeye çalıştı.
118; Tanrı kendinizi öncelikle sevmenizi istiyor.
119; Taciz edildiğiniz bir durumda kendiniz için en iyi olana bir bakın. İlk en iyi tacizi durdurmaktır. Çünkü tacizci taciz edilmesine izin verildiği sürece taciz eder.
120; Her şeyden vazgeçene kadar hiçbir şeye sahip olmazsın.
121; Bu görece dünyada bir şey ancak başka bir şeye göre var olur.
122; Ustalık yolunda, tüm incinme, zarar ve kaybetme kavramları, kaybolduğunda, incinmeyi, zararı ve deneyimin bir parçası olarak bilmek önemlidir.
123; Kendi gerçeğinin yaşa
124; Eğer şu anda incinmişsen artık aldırış etmemek geçtir. Şimdi yapacağın şey bu incinmenin ne anlama geldiğini karar vermek ve bu kararı uygulamaktır.
125; Dinciler sizi kendimden daha az yarattığıma inandırıyor
126; Hatta doğanızda günahkâr olduğunuz size öğretiliyor.












127; Gerçekte kişi mutlu olmak için bir şey yapmaz. Mutlu olduğu zaman bir şeyler yapar. Kişi anlayışlı olmak için bir şeyler yapmaz. Anlayışlı olduğu için bir şeyler yapar. Yalnızca bilinçsiz bir insan bir şeyler yaparsa mutlu olacağına inanır. Hayatın bedeninin yaptıkları değildir. Ama bedeninin yaptıkları hayatının yansımasıdır.
128; Tüm hastalıklar kendi yarattıklarınızdır.
129; Çoğu insan kendisini öldürecek kadar endişe içinde yaşıyor.
130; Endişe nefretten sonra insanın kendisine ölümcül zarar verdiği en kötü zihin aktivitesidir. Ziyan edilmiş mental enerjidir Endişe bittiğinde sağlık bir anda düzelir
131; Nefret en zararlı zihinsel durumdur.
132; Korku olduğunuz her şeyin tam zıddıdır.
133; Korku büyümüş endişelerdir
134; “Ben çok şanssızım “ diye düşündüğünde, müthiş bir yaratıcı enerjiyi harekete geçirmiş oluyorsun.
135; Düşüncenin mesafesi yoktur. Düşünce daha düşünceyi dile getirmeden dünyayı ve evreni dolaşır
136; Bedenine hiç de iyi bakmıyorsun. Arabana bedeninden daha iyi bakıyorsun
137; Egzersiz yapmıyorsun, bedenin kullanılmamaktan dolayı zayıflıyor, İyi beslenmiyorsun. Yiyecek diye sentetik maddeleri bedenine dolduruyorsun. Hala bedenin çalışıyor. 20 yıldır günde bir paket sigara içiyorsan, yaşama arzunuz çok azdır. Bedeninize ne yaptığınız umurunuzda bile değildir.
138; Beden alkol almaya göre yapılmamıştır. Alkol zihni zedeler
139; Bedeninizin çok daha fazla yaşamaya uygun yapısı var. Ama siz çok çabuk eskitiyorsunuz.
140; Siz insanların her şeye doğru yanlış etiketi koymanız beni çok eğlendiriyor. Bir şeyin hem doğru hem yanlış olabileceğini düşünemiyorsunuz.
141; Gerçeği bilmek istemiyorsunuz. Gerçeği sizin anladığınız şekilde kabul etmek istiyorsunuz. İşte bu aydınlanmanın önündeki en büyük engel.
142; Kendi gerçeğiniz dışında her şeye kapalı olduğunuz sürece, öğrenmeye açık olamazsınız.
143; Öğrenmeye ihtiyaç duyduğun şeyi öğrenirsin
144; Sadece gerçek olanı ara, İçten olmaya özen göster, Eğer verdiğini düşündüğün zararları tamir etmek istiyorsan, bunu davranışlarınla göster,
145; Yapabileceğinin en iyisini yap ve her şeyi akışına bırak.
146; Suçluluk duygusu ve korku insanın gerçek düşmanlarıdır.
147; Dikkatli ol, bilinçli ol ama KORKMA
148; Sana herhangi bir armağan verebilseydim bu beni bulabilmen için KORKUSUZLUK olurdu.
149; Kutsal kişiler korkusuzdur. Çünkü onlar Tanrıyı bilirler
150; Çoğu kişi önce sahip olduğunda (para, ev iş, tatile çıkmak vs) bir şeyler yapabileceğini ve o bir şeyler yapınca mutlu, huzurlu olabileceğini sanıyor. OL-YAP-SAHİP OL paradigması vardır. Önce ol mutlu ol, huzurlu ol, Ona göre davran sonra sahip olmak istediklerine yaparak sahip olacaksın.
151; Önce ne olmayı seçersen onu deneyiminde yaratırsın.
152; Olmak yada olmamak işte soru bu
153; Gerçekten olana kadar gerçeği taklit et davranışların samimi olmalı
154; Kendin için neyi seçiyorsan onu başkalarına ver. Örneğin mutlu olmak istiyorsan, başkalarını mutlu et. Eğer bolluk istiyorsan başkalarının bolluk içinde yaşamasına yardım et.
155; Verme davranışı sizin sahip olduğunuz şeyi verme deneyimi yaratır.
156; Eğer bir şeyi başkasına size geri vermesi için verir ve manüple ederseniz. Zihniniz bunu bilir. Zihninize o anda ona sahip olmadığınız sinyalini veriyorsunuz.
157; Bir şey istediğinde onu başkasına ver. O zaman onu istemekten çıkar sahip olma deneyimi yaşarsın.
158; Asla asla sizin en derin arzunuzu engellemem.
159; Ruhun seçimleri en yüksek hayrınıza yapılan seçimlerdir.
160; Zihnin üç içsel boyutu MANTIK SEZGİ DUYGU
161; Duygunun beş boyutu vardır ÜZÜNTÜ KISKANÇLIK KIZGINLIK KORKU VE SEVGİ
162; SEVGİ ve KORKU tüm duyguların temelidir.
163; En sonunda da tek bir duygu vardır SEVGİ
164; Korku bile sevginin ürünüdür.
165; Beş temel duygunun herhangi biri saptırıldığında problemler ortaya çıkıyor
166; ACI YA DA ÜZÜNTÜ: Her türlü kaybetme deneyimi ile ilgili içimizdeki üzüntünün dışa vurmasıdır Acınızı ifade etmenize izin verdiğinizde acınızdan kurtulursunuz.
167; Sürekli bastırılan acılar kronik depresyona dönüşür Depresyon doğal olmayan bir duygudur.
168; KIZGINLIK: Doğal bir duygudur. Kızgınlık sizin Hayır Teşekkür ederim demenize izin veren bir araçtır. Kızgınlıklar ifade edilmelidir.
169; Sürekli bastırılan kızgınlık Şiddete dönüşür. Şiddet doğal olmayan bir duygudur
170; KISKANÇLIK ÖZENMEK: Doğal bir duygudur. Özenmek size bir şeyi başarana kadar yapmanızı sağlar Sürekli bastırılan özenme duygusu kıskançlığa dönüşür. Kıskançlık doğal bir duygu değildir.
171; KORKU: Doğal bir duygudur. Bebekler 2 korkuyla doğar.
1. Yüksekten düşme
2. Yüksek ses
172; Tüm diğer korkular öğrenilmiş tepkilerdir. Doğal korkuların amacı yaşamı sürdürme güdüsünü harekete geçirmektir.
173; Sürekli bastırılan korkular paniğe dönüşür.
174; Panik doğal olmayan bir duygudur.
175; SEVGİ: Sürekli bastırılan sevgi Sahip olma duygusuna dönüşür. Sahip olma duygusu doğal bir duygu değildir.
176; Beş doğal duygunuzu hapsettiniz onları bastırdınız ve onları doğal olmayan duygulara dönüştürdünüz.
177; Tarihinizin eski dönemlerinde anaerkil toplumlar olarak yaşadınız. Anaerkil toplum da kadınlar her şeyi duyguları ile yönetiyorlardı. Daha sonra bir değişim süreci başladı ve ataerkil toplum yaşamaya başladınız. Duygularınızdan uzaklaştınız. Erkekler şeytanı ve erkek tanrıyı yarattı.
178; Bir süre sonra tüm toplum şeytana inanmaya başladı
179; Erkeklerin dişiyi döllemek ve kas gücüyle korumak dışında fazla önemleri yoktu.
180; İçsel güce dayanmayan güç bir illüzyondur.
181; Erkek ve kadın arasındaki (aranızdaki) çekişmeyi ortadan kaldırın. Ayrılık bilincine son verin.
182; Güçlülük içsel güçten gelir. Birliğe dayanmayan içsel güç bir yalandır.
183; Yinede ayrılığı güçlülük olarak algılıyorsunuz. Tanrıdan ve birbirinizden ayrıldığınız için acılar, fiziksel duygusal, ruhsal ve toplumsal bozukluklar yaşıyorsunuz. Yinede yalana sımsıkı sarılıyorsunuz. Kendinizi yok etme noktasına geldiğiniz halde.
184; Korku erkeklerin sahip olduğu tek araçtı. Korku ve şüphe tohumları erkekler arasındaki en zayıf erkekler tarafından ekildi. Bu erkekler kadınların beğenmediği erkeklerdi. Bunlar şeytanı yarattılar Tanrıçanın gücü sınırlanmalıydı.
185; Tanrıçayı koruyacak bir güce ihtiyaç vardı. Önce koruyucu kas gücü olan erkek tanrı yaratıldı. Daha sonra koruyucu rolünden eşit bir pozisyona geldiler mitolojilerde tanrı ve tanrıçalar birlikte yönettiler.
186; Adım adım tanrının rolü büyüyordu daha sonra tanrıçalar için kavga eden tanrılar yer almaya başladı.
187; Böylece kıskanç bir tanrı doğdu
188; Tanrılar artık her boyuttaki tüm yaratıkları kıskanıyordu. Ve intikamcı tanrı doğdu.
189; Öfkeli, kıskanç ve intikamcı Tanrı bir hayal ürünü idi onu gerçek kıldınız.
190; Ruhun hazları bedenin verebileceği tüm hazlardan daha çok doyum sağlar.
191; Ruhumuzun amacı ve bedenlenmemizin nedeni sizin gerçekten kim olduğunuzu olmanız ve ifade etmeniz.
192; Yükselen enerjinin deneyimi çok derin bir hazdır. Yükseğe çıktığınızda tekrar aşağı inmelisiniz ki yeniden yükseğe çıkmanın hazzını deneyimleyebilesiniz. Bu tüm yaşamın kutsal ritmidir.
193; Sevginin en yüksek boyutunu deneyimleyebilmek için şehveti kutsallık la birleştirin. Yatak odalarınızı tapınağa dönüştürün.
194; Seksin enerji aktarımı olduğunu anladığınızda yaşamın her boyutunda seks olduğunu anlayacaksınız.
195; Tanrıdan başka bir şey olmadığını anladığınızda insanın yarattığı şeytanda yok olacaktır.
196; Ölümden sonra size ne olacağına dair endişe duymamalısınız.
197; Düşünce kontrolü duanın en yüksek biçimidir. Bu yüzden sadece iyi şeyler düşünün Olumsuzluğa ve karanlığa odaklanmayın. Her şeyin kötü göründüğü anlarda bile sadece mükemmelliği görün sadece şükran duygularınızı ifade edin. Ve bir sonraki seçtiğiniz mükemmelliği hayal edin.
198; Bu formülle dinginliği bulursunuz.
199; Düşünce kontrolü en iyi duadır.
200; Dünyada yüksek bilinçli insanlarla birlikte olmaya çalışmak akıllıcadır.
201; En güçlü en yoğun düşünceler daima gerçekleşir.
202; Çoğumuzun paylaştığı ortak bir çekirdek düşünce vardır. Yolluk Bilinci, çoğumuz bir şeylerin yeterince olmadığına inanırız.
203; Sizin cennet dediğiniz şey sizinle arzu ettiğiniz şeyler arasında bir ayrılık olmadığının farkındalığıdır.
204; İnandığınız ve arzu ettiğiniz şey sizindir. Size inanmadığınız şeyi veremem
205; Kendin için ne seçiyorsan başkasına ver, kendin bilemiyorsan başkasının bilmesine yardım et, başkalarına sahip olduğu gücü söyle onları yüreklendir. Başkasında gördüğün şeyin kendinde görmeye başlarsın.
206; Siz değerinizi geçmişinizle belirliyorsunuz. Ben ise geleceğinizle
207; Bilmediğiniz ve bilmekten haz alacağınız o kadar çok şey var ki
208; Başkalarını yargılamayın diğer kişilerinin yanlışı dün sizin doğrunuzdu.
209; Yaşamda karşılaştığın her insana kişi olarak değerli olduğunu hissettir.
210; Sevdiğiyle her an birlikte olan bir kişi sevgisinin boyutunu asla bilemez. Ayrıyken özlemin ve sevginin bilincine varılır.
211; Hepimizin kasları var ama bazıları onları geliştirmeyi seçiyor.
212; Zihninizin sizi engelleyecek konuşmalar yapmasına izin vermeyin. Korkularınıza yenilmeyin.
213; Başkasına yaşattığın şeyi bir gün sen yaşarsın, Başkasına yaptığın şey bir gün sana yapılır.
214; Sevgi en iyi iletişim medyumudur.
215; Cinsellikte yaşamı başlatan yaşamı yaratan bir davranıştır. Cinselliği kutlamak yaşamı kutlamaktır.
216; Zorunluluk yok istek vardır bir şeyi zorunlu olduğun için değil istediğin yap.
217; Sessizliğin şarkısı birçok kez işitilebilir.
218; Hayatın kendisini meditasyon haline getirebilirsiniz
219; Yaşamınızdaki tüm olayları bir meditasyon olarak kullanın Uyanık yürüyün uykuda değil, şüphe ve korkular, suçluluk ve kendini cezalandırma içinde boğulmayın. Sevildiğinizi bilin.
220; Her şeyin üzerine mükemmellik etiketini koyabilirsiniz.
221; Oluşumun deneyiminden haz al
222; Acele ederken yavaş ol
223; İnsanlığın yüzleşmesi gereken en büyük sorun neyi öğrendiğiniz değil, öğrendiklerinizi ne zaman uygulayacağınızdır

Neale Donald Walsch- Tanrı ile sohbet kitabından

Sen de mi?



-Sen de mi Brutus...? Öyleyse yıkıl Sezar!

4 Ocak 2010 Pazartesi

Mutluluğun Resmi



Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat
Nazım Hikmet

Palyaço



Adamın biri doktora gider. Doktora derki, hastayim, hayattan zevk alamiyorum.Açlar aklima geliyor, yemek yiyemiyorum. Çiplaklar hatirima geliyor, Onlarla birlikte üsüyorum. Her cinayette kendimi suçlu buluyorum.
Her katil biçaginin kabzasini sanki benim ellerim tutmustur. Her atilan kursun benim kalbime saplaniyor. Bütün bu toplumun suçlari benim omuzlarima yüklenmis. Artik gülmesini unuttum.

Doktor, hastasini omuzundan tutar, pencerenin önüne getirir, perdeyi aralar, parmagiyla karsi duvardaki afisi gösterir.Bu afiste, bir sirk palyaçosunun reklami vardir.

Azizim, der, su palyaçoyu görüyor musun? Tavsiye ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git. Bütün kederini, elemini, derdini unutursun. Gülmeyi, kahkahayi ögrenirsin. Hayattan yeni bastan zevk almaya baslarsin.

Hasta basini eger ;

Doktor, der, iste o palyaço benim!

Fikrimin İnce Gülü



Fikrimin İnce Gülü
Kalbimin Şen Bülbülü
O Gün ki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..

Gördüğüm Günden Beri
Olmuşum İnan Deli
O Günki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..

Ateşli Dudakların
Gamzeli Yanakların
O Günki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..


Sevgi Testi



John Blanchard banktan ayağa kalktı, askeri üniformasını düzeltti
ve ana terminale giden insan kalabalığını inceledi. Yüzünü değil, ama
kalbini- tanıdığıve üzerinde gül olan kızı aradı. Ona olan
ilgisi 13 ay önce, Florida kütüphanesinde başlamıştı.

Raftan aldığı bir kitabın içindeki yazılar değil ama kenarında gördüğü,
kurşun kalemle yazılmış bir not onu etkilemişti.Yumusak el yazısı
düşünceli bir ruhu ve akıllı bir zekayı yansıtıyordu. Kitabın ön yüzünde,
ilk sahibinin adını farketmişti: Miss.Hollis Maynell. Uzun zaman çaba
harcayarak adresini bulmuştu. New York'ta yaşıyordu. Ona kendini tanıtan
bir mektup yazdı ve yazışmayı teklif etti. Bir sonraki gün II. Dünya Savaşına
katılmak için denize açılmıştı. Sonraki bir yıl ve bir ay boyunca her ikisi
de posta yoluyla birbirlerini daha iyi tanıdılar. Her bir mektup, verimli bir
tarlaya atılan tohum gibi, kalplerinde bir aşk doğurdu. Blanchard bir resim
göndermesini rica etti, fakat o göndermeyi reddetti. Eğer gerçekten kendisi
ile ilgileniyorsa, neye benzediğinin önemli olmayacağını düşünmüştü

Avrupa'dan dönme vakti geldiginde, ilk bulusmalarını kararlaştırdılar:
New York Ana terminali saat: 19:00. "Beni üzerimdeki gülden tanıyacaksın.
" diye yazmıstı kız. Böylece saat 19:00'da kalbini sevdiği fakat yüzünü görmediği
kızı arıyordu. Size Mr. Blanchard 'ın ağzından neler oldugunu yazıyorum:
Genç bir bayan bana doğru geliyordu. İnce ve uzun boyluydu. Sarı saçları
mükemmel kulaklarının arkasından dalgalar halinde sırtına uzanıyordu.
Gözleri çiçekler gibi maviydi. Dudaklarının ve çenesinin narin bir sertliği
vardı ve soluk yeşil elbisesi içerisinde canlanan ilkbahar gibiydi. Gül taşıması
gerektiğini unutarak ona dogru hamle yaptım. Hareket ettiğimde, dudaklarında
küçük kışkırtıcı bir gülümse belirdi ve "Benimle mi geliyorsun, denizci?"
diye mırıldandı. Tamamen iradem dışında ona doğru bir adım daha attım ve
o zaman Hollis Maynell'i gördüm.Tam olarak kızın arkasında duruyordu.
Kırk yaşını geçmis, gri saçlarını yıpranmış bir şapka altına saklamış
bir kadındı. Şişmandı ve kalın bilekli ayakları alçak topuklu ayakkabıların
içine zor girmişti. Yeşil elbiseli kız hızlı bir şekilde uzaklaşıyordu.
Kendimi ikiye bölünmüs gibi hissettim. Onu takip etme arzum çok güçlüydü
ve aynı zamanda ruhu benimle arkadaşlık etmiş ve destek vermiş kadına karşı
duyduğum özlem de çok derindi. Ve orada duruyordu. Onun soluk, şişman suratı
kibar ve duyguluydu. Gri gözleri sıcak ve parıltılıydı. Tereddüt etmedim.
Parmaklarim onu bana tanitan küçük, mavi eski kitabi sıkıyordu. Bu ask
olamazdi, ama özel bir sey olabilirdi. Belki asktan daha güzel birsey,
mükemmel bir arkadaslik olmaliydi bu. Duydugum hayal kirikliginin
sesimi bogmasina ragmen, omuzlarimi kaldirip, onu selamladim ve kitabi
uzattim. "Ben Lieutenant John Blanchard, ve siz de Miss. Maynell
olmalisiniz. Benimle buluşabildiğinize çok sevindim. Sizi yemeğe
davet edebilir miyim?"Kadının suratı toleranslı bir gülümse
ile genisledi. " Bunun ne oldugunu bilmiyorum, oğlum."
Diye cevap verdi."fakat demin yanından geçen yeşil giysili kadın,
bu gülü yakama takmam için ısrar etti. Ve eğer beni yemeğe davet
edecek olursan, caddenin karşısındaki büyük restaurantta seni
bekliyorolacağınısöyledi. Bunun bir çesit test olduğunu da söyledi".

Bir Dostluk Öyküsü



Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği
bir kazada birlikte ölmüşlerdi. Diğer alemde
bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya
başladılar.Adam çok susamıştı, biraz su
bulabilmek ümüdiyle yürümeye devam
ederken, birden kendilerini muhteşem
bir manzaranın karşısında buldular.
Rengarenk çiçekler,süsler içerisinde bir
bahçe, altından yapılmış bir saray kapısı
ve onları karşılayan beyazlar içerisinde
bir melek. Adam köpeği ile birlikte meleğe
yaklaştı ve sordu. "Burası neresi?"
Melek gülümseyerek ; "Burası Cennet" dedi.
Adam bunun üzerine sevinçle "Harika!" dedi
"Peki bana biraz su verebilir misiniz?
Melek; "Tabi" dedi "İçeri girin, içeride dilediğiniz
kadar su içebilirsiniz." Adam köpeğine
seslenerek "Haydi, gidiyoruz" dedi fakat melek
"Hayvanlar buraya giremez" diyerek köpeğin
içeriye girmesine engel oldu. Adam,
susuzluktan bitap düşen köpeğine kıyamadı.
Onu dışarıda bu halde bırakıp cennete
giremezdi, asıl bu günahtı. Ve adam geldikleri
yönün tam tersi istikamete doğru köpeği
ile birlikte yürümeye devam etti.



Bir süre sonra kendilerini bu kez tozlu,
çamurlu bir yolda buldular. Yolun sonuna
geldiklerinde, çiftlik girişini andıran bir kapıyla
karşılaştılar. Yırtık, pırtık elbiseli bir dede
çıktı karşılarına. Adam sordu;
"Bana biraz su verebilir misiniz?"
Dede "içeri gel" dedi. "Şurada, sag tarafta bir
çeşme var" Adam "Peki bu hayvancağızı da
içeriye sokabilir miyim? o da çok susadı..."
Dede "Tabi"dedi. "Çeşmenin yanında
köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın."
Adam köpeği ile birlikte kapıdan içeriye girip
biraz ötedeki çeşmeden doya doya suyunu içti.
Köpek de oracıkta bulunan kaseden doya doya
suyunu içerek, susuzluğunu giderdi. Sonra adam
geri dönerek, girişte bekleyen dedeye sordu;
"Suya doyduk. Allah razı olsun. Peki ama
burası neresi?" Dede "Burası cennet" dedi.
Adam iyice şaşırmıştı. "Ama nasıl olur?!
az önce burası gibi kırık, dökük olmayan
muhteşem bir yere gittik ve kapıdaki melek
oranın cennet olduğunu söyledi... Dede;
"Şu rengarenk çiçeklerle süslü, altın kapılı
yer mi?" dedi. "Orası cehennem" Adam iyice
şaşırmıştı. "Peki ama oradakiler buranın
adını kullanarak insanları kandırıyorlar diye hiç
kızmıyor musunuz?" Dede gülümseyerek
yanıt verdi; "Kızmıyoruz. Çünkü onlar, kendi
çıkarları için arkadaşını, başka canları yarı
yolda bırakanları cenetten uzak tutuyorlar."



Dostlarınızı yarı yolda bırakmayın.
Sadece insanları değil, hayvanları da sevmek,
korumak, kollamak bir insanlık görevi, dostluk
örneğidir.



Bir dostun! üzüntüsüne herkes sempati duyabilir,
bu çok kolaydır. Bir dostun başarısına sempati
duyabilmek ise çok sağlam bir karakter gerektirir.



DOSTLARINIZA DOSTLUĞUNUZU
HİSSETTİRİN.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Gül ve Bülbül


Gül ve Bülbül

Bir zamanlar bülbüller şarkılarını yalnız ağaçlar için söylerlermiş. Yeryüzünün süsü olan çiçeklere şarkı söylemek akıllarının ucuna bile gelmezmiş. Çiçeklerse bu duruma çok üzülürlermiş; “Ah... Ah! Şu güzel sesli, hoş nefesli bülbüller, bir güncük de olsa bizim için şarkı söyleseler ne olur sanki?” diye yakınır dururlarmış.
Çiçekler üzerlerinden geçerken yakaladıkları bir bülbüle; şarkılarını kendileri için de söylemesini için yalvarmışlar. "Sesini çok seviyoruz!" demiş çiçekler bülbüle, “Her birimiz için birer şarkı söylesene…”. Binlerce çiçeğe, binlerce defa şarkı söylemek kolay mı ki? Bülbül kıramazmış çiçekleri ama demiş ki:
- Yarın sabah, erkenden gelirim, içinizden en çok hanginizi beğenirsem onun için en güzel şarkılarımı söylerim.
Bülbül gidince kıskançlık bu ya, herkes kendinin daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Sümbül:
- İçinizde en güzel benim! Bülbül en güzel şarkılarını benim için söyleyecek!
Menekşe bu sözlere çok içerlemiş:
- Şaka mı yapıyorsun sen? Benden daha güzel olduğunu nasıl söyleyebilirsin! Şu güzelliğime bir bak! Bülbül şarkılarını benim için söyleyecektir!
Papatya da içten içe gülmeye başlamış:
- Canlarım! Sümbül ile menekşe, siz benden habersiz yaşıyorsunuz herhalde? Bahçelerin kraliçesiyim ben! Bülbül kesinlikle şarkılarını benim için söyleyecek!
Ardından, kırmızı lale, mavi küçük mine, zambak, çiğdem derken çiçeklerin hepsi başlamış tartışmaya, tartışmaların arkası kesilmemiş. Hiç birbirlerini kırmış ezeli dostlar. Geç vakitlere kadar sürmüş bu tartışma. Sürmüş sürmesine de gül bir köşede durup hiç karışmamış söze. Ağız kavgası yapmamış, dostlarıyla. Uyku vakti gelince de; herkese iyi geceler dileyip uyumuş. Sabah kalkınca, görmüş ki dostları yorgunluktan uyanamamış. Onları rahatsız etmek istememiş, bir yandan da bülbülü beklemiş… Bülbül gelmeden önce uyanmış tüm çiçekler fakat hepsinin üzerinde gece yapılan tartışmanın yorgunluğu... Hepsinin yüzleri solmuş yorgunluktan… Gül ise zamanında yatıp zamanında kalktığı için bütün güzelliğini muhafaza etmiş.
Bülbül gelmiş, çiçekleri selamlamış. Çiçekleri seçmiş, ayırmış, birer birer. Her çiçekte bir kusur bulmuş, ama güle hayran hayran bakakalmış. Bütün çiçekler bülbüle âşık olmuş; bülbül ise yalnız güle... Bülbül en güzel şarkıları güle söylemiş.
O günden bu güne bülbül, güle hep en güzel şarkıları söylermiş. Bülbül ile gül bir araya gelseler, şarkı söyleyip gülüşürlermiş. Onların muhabbetleri bütün sevenlere rehber olmuş. O zamanlardan beri sevenler sevdiklerine, muhabbetler artsın diye gül verirlermiş. Derler ki bülbül gülü her sabah gün doğmadan güzel şarkılarıyla uyandırırmış.

Gizli Aşk Bu




Gizli aşk bu

Gizli aşk bu söyleyemem
Derdimi hiç kimseye
Zevke veda neşeyede
Veda artık herşeye

Arzular bir bir hayal oldu
Baharımın güllleri soldu
Gönlüm hicran hasret
Gamla doldu

SevdiM amma görmüyor bak
Gözlerim hiç bir şeyi
Gizli aşk bir gizli dertmiş
Feda ettim her şeyi

Yine Falda Sen Çıktın


Yine Falda Sen Çıktın

Yagmurlardan buluttan, ruzgarlardan gızlerım
Askımı ben kendımden, senden bıle gızledım
Kuruyan yaprak gıbı, dokulsede hıslerım
Askımı ben kendımden, senden bıle gızlerım

Bır dınlesen kalbımı
Bır dınlesen ne olur
Sen seversen sevgılım
Gecenler unutulur
Olanlar unutulur

Acı hasret ve keder, ayrılıgın arkası
Yıne falda sen cıktın, yokkı senden baskası
Senelerdır dılımde, senden hasret sarkısı
Yıne falda sen cıktın, yokkı senden baskası

Gün gelir de beni unutursun demiştim


Gün gelir de beni unutursun demiştim
Kalbimdeki bu derdi uyutursun demiştim
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim

Unutamam seni, unutamam seni
Unutamam seni, unutamam

Aşkını çekerim geleceksin diyerek
Belki gözyaşımı sileceksin diyerek
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi unutabildim

Gün gelir de beni unutursun demiştim
Kalbimdeki bu derdi uyutursun demiştim
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim

Unutamam seni, unutamam seni
Unutamam seni, unutamam

Aşkını çekerim geleceksin diyerek
Belki gözyaşımı sileceksin diyerek
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi unutabildim

Bir Günah İşledim



Bir günah işledim kaybettim seni
Bilirim geriye dönmezsin
Bir günah işledim çok üzdüm seni
Bilirim bir daha sevmezsin

Her gece seni özlediğimi söylesem de
Faydası yok bilirim
Her gece seni unutmak için sevişsem de
Sen başkaydın sevgilim

Ben hatalarım için sana yaptıklarım için
Hiç affetmedim kendimi inan bana
Hala sızın içimde ağları düşündükçe
Hiç affetmedim kendimi

30 Ocak 2010 Cumartesi

Babam İzliyor


Ortaokulda okuyan ve kısa bir süre önce annesini kaybeden genç, babasıyla birlikte yaşıyordu. Babasıyla aralarında çok güzel bir dostluk vardı. Genç, okulun futbol takımındaydı. Takımdaydı ama, ufak-tefek yapısı ve tecrübesizliği nedeniyle hocası ona bir türlü maçlarda görev vermiyordu. Bu yüzden, her maçta yedek kulübesinde oturuyordu. Buna rağmen, babası hiçbir maçı kaçırmaz ve hep ayağa kalkıp tezahürat yapardı.

Liseye girdiğinde sınıfının en sıska öğrencisiydi gencimiz. Fakat babası onu hep futbol oynamaya teşvik etti; bununla birlikte, istemezse oynamayabileceğini de belirtti. Delikanlı futbolu seviyordu ve takımda kalmaya karar verdi. Her idmanda elinden geleni yapıyor ve takımın as oyuncularından bir olmaya çalışıyordu. Bütün lise hayatı boyunca hiçbir idmanı veya maçı kaçırmadı. Ama sürekli yedek kulübesinde oturmaktan kurtulamadı. İnançlı babası her zaman ki gibi tribünlerde yerini alıyor ve oğlunu destekleyici tezahüratlarda bulunmaya devam ediyordu.

Genç, üniversiteye başladığında futbol onun için önemini kaybetmeye yüz tuttu, ama yine de elinden geleni yaptı. Herkes onun okul takımına giremeyeceğinden emin olsa da, bunu başardı. Takımın antrenörü onu listeye dahil ettiğini, çünkü her idmanda yüreğini koyduğunu ve takımın diğer üyelerini de şevke getirdiğini itiraf etti. Takıma girebildiği haberi onu o denli heyecanlandırdı ve sevindirdi ki, soluğu en yakın telefon kulübesinde aldı ve babasına müjdeyi verdi. Onun bu mutluluğunu paylaşan babası, kendisine maçların sezonluk biletlerini göndermesini istedi.

Üniversitedeki dört yıl boyunca hiçbir idmanı kaçırmayan genç, ne yazık ki hiçbir maçta oynayamadı. Futbol sezonunun sonlarına doğru, büyük bir eleme maçının idmanı için sahaya çıkmaya hazırlanan gencin yanına, elinde bir telgrafla antrenörü geldi. Delikanlı telgrafı okuyunca ölüm sessizliğine büründü. Güçlükle yutkunarak hocasına şunları söyleyebildi: "Bu sabah babam ölmüş. İzninizle bugünkü idmana gelmesem?" Hocası kolunu şefkatle omzuna doladı ve "Bu hafta dinlen evlat" dedi, "cumartesi günkü maça gelmeyi de aklından geçirme."

Cumartesi geldi çattı, ama okul takımının durumu hiç de iyi değildi. Maçın sonlarına doğru, bir kişi soyunma odasına sessizce girdi, formasını ve futbol ayakkabılarını giyip saha sahanın kenarına çıktı. Babası ölen ufaklıktı bu! Antrenör ve oyuncular azimli arkadaşlarını bu kadar kısa sürede tekrar aralarında görmekten dolayı son derece şaşırmışlardı.

Hocasının yanına giden genç "Lütfen izin verin oynayayım" dedi. "Bugün oynamak zorundayım. " Hocası önce onu duymamış gibi davrandı. Böylesine zor bir eleme maçında takımın en kötü oyuncusunu sahaya çıkarmasına imkan olmadığını düşünüyordu. Ama genç o kadar ısrar etti ki, sonunda ona acıyan hocası razı oldu: "Pekala oyuna girebilirsin."

Gencin oyuna girmesinin üstünden çok geçmemişti ki, hem hoca, hem oyuncular, hem de maçı izleyenler gördüklerine inanamadılar. Daha önce hiç oynamamış olan bu meçhul ufaklığın her hareketi harika, attığı her pas isabetliydi. Karşı takım oyuncuları onu durduramıyordu. Koşuyor, pas veriyor, savunmaya yardım ediyor ve maçın yıldızı olarak parlıyordu. Sonunda, gencin takımı aradaki farkı kapattı, nihayet atılan bir golle de beraberliği yakaladı. Ve son saniyelerde ufaklık topu tek başına sürükleyip herkesi geçti ve galibiyet golünü attı. Maç bitmişti. Okulunun taraftarları sevinç çığlıkları atıyor, arkadaşları onu omuzlarında taşıyordu.

Seyirciler tribünü terk ettikten, oyuncular duşlarını alıp soyunma odasını boşalttıktan sonra, takımın hocası gencin köşede tek başına sessizce oturduğun fark etti. Yanına gidip inanamıyorum. Bugün bir harikaydın" dedi. "Sana ne oldu, bunu nasıl yaptın, anlat bana!".

Genç hocasına baktı, gözlerine yaşlar doldu ve şöyle dedi:

"Babamın öldüğünü biliyorsunuz. Peki onun gözlerinin görmediğini biliyor muydunuz?". Delikanlı zorlukla yutkundu, gülümsemeye çalıştı: Babam bütün maçlarıma geldi, çünkü görmediği halde beni desteklemek istiyordu. Ve ilk defa bugün beni oynarken görebilirdi. Ben de bu fırsatı kullanmak ve oynayabildiğimi ona göstermek istedim.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Ateş Pahası




Bir gün Kanuni Sultan Süleyman, adamlarıyla birlikte avlanmaya çıkar. Bir ceylanın peşinden koşarlarken zamanın nasıl geçtiğinin ayırdına varamayıp,
“Biz nerelere geldik böyle?” diyerek çevrelerine bakındıklarında hava kararmaya yüz tutmuştur.
Gök kararmakla kalmamış, şiddetli bir rüzgar ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmıştır. Hünkar ve adamları, bu dağ başında bulabildikleri bir kulübeye kendilerini zor atarlar.
Sığındıkları kulübede, geçimini odunculuk yaparak sağlayan yoksul bir köylü yaşamaktadır. Adamcağız bu Tanrı konuklarını içeri alır, onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışır.
Padişah kendini özellikle tanıtmaktan geri durur; fakat yoksul oduncu onun kim olduğunu anlamakta gecikmemiştir. O nedenle ocağa büyük büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtır.Bir de sıcacık çorba ikram eder.

Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalırlar. Geceyi orada rahatça geçirirler. Hatta padişah bir ara çevresindekilere, “Doğrusu şu ateş bin altın eder” diye de söylenir.
Ertesi gün yola çıkmadan önce padişah oduncuya önce memnuniyetini bildirir:
“Efendi! Bizi ihya ettin. Harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik” der ve sorar:
“Söyle bakalım borcumuz ne kadar?”
Oduncu, kırk yılda bir eline geçen bu olanağı değerlendirip parayı biraz yüksek söyler:
“Bin bir altın yeter, beyzadem” der.
"Çok fazla istemedin mi?"diye soran padişaha.
"Yemek ve yatak bedeli bir altın, ateşin bin altın ettiğini de zaten siz söylediniz."der.
Padişah adamın kıvrak zekası karşısında gülümser ve bin altını öder.
“Ateş pahası” sözü buradan gelmektedir.

SIRA DIŞI BİR AŞK ÖYKÜSÜ




Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yani sıra, çok garip bir de kamburu vardı.
Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg'da yasayan bir işadamını ziyarete gitti. İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı.
Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.
Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu.
Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü. Fakat kızın, basını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses'i çok üzdü. Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu:
"Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır misiniz?" dedi.
"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses'in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu:
"Peki ya siz?" dedi. "Siz inanır misiniz buna?" Moses bir an bile duraksamadı:
"Evet, ben de inanırım" dedi ve ekledi:
"Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı, onun evleneceği kızı belirlermiş. Benim doğumumda da, benim evleneceğim kız belirlenmiş ve bana 'Senin karın kambur olacak' demiş. O zaman ben bir istekte bulunmuşum Tanrı’dan.
“Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap” demişim."

Moses'in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatıp, Moses'in elini tuttu. Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu.

Bu anlattığımız bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mandelssohn'un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.

Köpek, Değnek ve Sufi...



Bir gün Sufi gibi giyinmiş bir adam yolda bir köpek görür ve değneğiyle sertçe köpeğe vurur. Acıyla çığlık atan köpek, büyük bilge Abu-Said'e koşar. Kendini bilgenin ayaklarına atar ve yaralı pençesini tutarak ona zalimce davranan bu adamdan intikam almak ister.
Bilge ikisini bir araya getirir. Sufi'ye döner:"Ey pervasız adam! Zavallı bir hayvana bu şekilde davranmaya nasıl cüret edersin? Şu yaptığına bak!"
Sufi yanıtlar: "Benim kabahatim değil, köpeğindir. Ben ona vurmadım o derneğime çarptı".
Ama köpek şikayetinde ısrarcıdır.
Sonra acımasız adam köpeğe döner: "Nihai bedeli aramak yerine izin ver ben acını gidermene yardımcı olayım".
Köpek şöyle der: "Yüce ve bilge insan! Ben bu adamı Sufi gibi giyinmiş görünce bana hiçbir zarar vermeyeceğine ikna oldum. Normal giysiler giymiş olsaydı yolundan çekilirdim zaten. Benim asıl hatam dış görünüşüyle bir insanın güvenilir olduğunu düşünmek oldu. Ona ceza vereceksen, al o yüce giysileri üstünden. Onu dürüst insanların giysilerinden yoksun bırak"...

22 Ocak 2010 Cuma

KENDİ KENDİNE




Kişinin kendine ettiğini
Edemez kişiye hiçbir fani
Bu kahpe hırsı,ne kıskanç kini, ne şarap
Nede haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini Tayfun, boran
Dağ , taş edemez.

Kişinin kendine ettiğini
Edemez Kişiye hiçbir fani
tutmazsa gerçek dost elini
kendi kendiyle baş edemez.
Kişinin kendine ettiğini
Sarhoş edemez,ayyaş edemez
Mezar soyan nebbaş edemez..

Mevlana

20 Ocak 2010 Çarşamba

AŞK VE ÖLÜM...!




9.SINIF

Şuan dersteyiz. Yanımda dünya tatlısı bir kız oturuyor. Yüzüne bakmaya kıyamıyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor. O benim en yakın arkadaşım. Beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...



10.SINIF

Evdeydim arayıp erkek arkadaşıyla tartıştığını ve bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Sonra bize geldi. Bana sıkı sıkı sarılıp ağladı. Şuan dizimde uyuyor. Saçlarını okşayıp o gül yüzünü doya doya seyrettim. Ben onu o kadar çok severken o beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...


11.SINIF MEZUNİYET BALOSU

Onunla çocukluktan beri arkadaşız.8. sınıftayken birbirimize söz vermiştik lise sonda mezuniyet balosuna gidecek eşimiz olmazsa beraber gidecektik. Beni aradı ve erkek arkadaşının hastalanıp gelemeyeceğini söyledi ve beraber gidebilir miyiz diye sordu. Kabul ettim onu evinden aldım. Balodaki en güzel kız oydu. Bembeyaz elbisesiyle tıpkı bir melek gibiydi... Gece boyu dans ettik. Kollarımdayken hep aynı şeyi düşündüm onu çok seviyordum. Gece sonunda onu evine bıraktım. Beni yanağımdan öpüp en iyi arkadaşı olduğumu söyledi. Onu gerçekten çok seviyorum. Ama o beni arkadaşı olarak görüyor. Ona onu sevdiğimi nasıl söylerim. Nedenini bilmiyorum ama kendimden çok utanıyorum...



Aradan yıllar geçti. Şimdi o canımdan çok sevdiğim meleğimi toprağa veriyorum. Özel eşyalarının arasından kara kaplı bir defter çıkmış bana verdiler. Okuyup okumamakta kararsızdım. Açtım. Bu bir günlüktü ve bir sayfasında şöyle yazıyordu...


''Şuan dersteyiz ve yanımda dünya yakışıklısı bir çocuk oturuyor. Yüzüne bakmaya doyamıyorum. Onu ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor. Beni arkadaşı olarak görüyor. Erkek arkadaşım olduğu yalanını söyleyerek ve sürekli onunla ilgili yalanlar uydurarak yanında olabiliyorum. Onu canımdan çok seviyorum. Bana bir kerecik SENİ SEVİYORUM deseydi dünyalar benim olurdu...''



Ben bu satırları okurken meleğimi çoktan gömdüler. Hıçkırıklarımı tutamıyorum gözümü mezarından alamıyorum. Merak etme biriciğim ben de ben de seni çok seviyorum...

Affet Beni



Beni bırakıp gittiğinden beri
Terkedilmiş bir çocuk gibi
Çaresizim dolaştım gecelerde
Sana döndüm yine biliyorum suç bende

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Kendi evimde bir yabancı gibi
Çıktım ağır ağır merdivenleri
Kapıyı çalmaya cesaretim yok
Sana döndüm yine biliyorum suç bende

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Son bir kez seni görmek istedim
Geceler boyu bu anı bekledim
Sana dönmemi istemiyorsan söyle
Söyle gideyim ama önce yine de

Affet beni ne olur affet beni
Yalvarırım soru sorma
Verilecek cevabım yok suç bende
Affet affet beni

Barış Manço

19 Ocak 2010 Salı

Kavuşursak Biteriz Biz




Kavuşursak biteriz biz,
Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, ateşle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,
Kavuşursak biteriz biz.
İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz,
Dokunursak kanar ellerimiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
Görüşemeyiz, konuşamayız ve sevişemeyiz.
Bir aşk var bizi biz yapan,
Kavuşursak biteriz biz.
Biz herkes gibi değiliz.
İstedeğimiz zaman gelip,
İstediğimizde gidemeyiz.
Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz.
Ne bir filmdeki mutlu son,
Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz.
Sadece özlemle severiz,
Ve kavuşursak biteriz biz.
Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık.
Artık her aşk her ağızda sakız.
Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız.
Belki ayrı şehirlerdeyiz,
Ama her gece aynı mehtapta buluşur,
Yağmur yağarsa, çıkar,
Aynı yağmurun altında ıslanırız.
Bu aşkı ancak biz biliriz.
Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar,
Mektupları suya yazarız.
Biz belki ayrıyız,
Ama her gün aynı geceyi sabahlarız.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir onu söyleriz.
Kavuşursak biteriz biz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Saatini Alabilir miyim Babacığım?



Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna:

- ''Bu senin işin değil'' diyerek karşılık verdi.

Çocuk dayattı:

- ''Babacığım lütfen bilmek istiyorum'' dedi.

Adam:

- ''Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum.''

Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu:

- ''Peki babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?'' dedi.

Adam, daha çok sinirlendi:

- ''Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat.''

Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı:

- ''Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?'' dedi kendi kedine.

Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan çocuğuna, uyuyup uyumadığını sordu.

- ''Hayır uyumuyorum'' diye yanıtladı çocuk.

Adam, çocuğundan özür diledi:

- ''Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum'' dedi.

Ve elindeki parayı uzattı:

- ''Al bakalım istediğin 10 doları.''

- ''Teşekkürler babacığım'' dedi.

Ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi:

- ''Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?'' diye bağırdı, ''Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok.''

Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile:

- ''Fakat yeterince param yoktu ki... Ancak şimdi tamamlayabildim'' dedi.

Ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı.

- ''İşte sana 20 dolar babacığım, şimdi bir saatini alabilir miyim?''

Sen Hala Taşıyor musun?



İki seyyah derviş bir şehirden diğerine gidiyorlarmış. Derken yollarının üstüne taşkın bir dere çıkmış. tam suyu geçecekler, az ötede korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. Dervişlerden biri hemen kadının yardımına koşmuş. Onu sırtına almış, suyu öylece aşmış. Sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. Böylece yola revan olmuşlar…

Ancak yolun kalan kısmında öteki dervişin ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça… Somurttukça somurtuyor. Bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş:

” Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi! Baştan çıkartabilirdi. Erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! Ayıp yahu… Olmaz, bize yakışmaz!”

Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:

” İyi de dostum, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım; sen ne demeye hala taşırsın?“

Mevlana ve Hacı Bektaş



Günlerden bir gün, bir adamcağız kötü yollardan kazandığı parayla kendine bir inek satın alır.
Bir zaman sonra, yaptıklarından utanır ve pişman olur. Hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için de Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına bu ineği kurban olarak bağışlamak ister.

O vakitlerde dergâhlar, aynı zamanda da aş evi işlevini de görmektedirler.
Durumu olduğu gibi Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli “Helâl değildir” diyerek kurbanı kabul etmez ve geri çevirir.

Adamcağız buna üzülür, fakat yılmaz. Doğruca Mevlevi dergâhına gider. Durumu yine olduğu gibi Mevlana’ya anlatır. Mevlana, adamı dinledikten sonra hediyesi ineği kabul eder.

Adam şaşırır ve aynı durumu Hacı Bektaş Veliye’de anlatmıştım. O, beni dinledikten sonra hediyemi “Haram” diye kabul etmemişti. Siz ise bunu kabul ettiniz sebebini öğrenebilir miyim?

Mevlana, şöyle bir toparlanır, derin bir nefes alır ve adama şu mana yüklü veciz sözleri söyler:
- Be adam biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahindir. Şahinler öyle her leşe konmazlar. O yüzden senin bu hediyeni kabul etmemiştir, ama biz kabul ederiz.

16 Ocak 2010 Cumartesi

SENSİZİM




Sensizim senden uzakta
Seni düşünüyorum
Seni özlüyorum
Ve özlemeyi çok seviyorum
Sensizim senden uzakta
Seni özlüyorum
Seni seviyorum
Seni sevmeyi çok seviyorum
Seninleyim sana dokunuyor
Seni hissediyorum
Ve hissetmeyi çok seviyorum
Bir gün seni kaybedeceğim
Duygusu sarıyor benliğimi korkuyorum
Ve bu korkuyu çok seviyorum
Tıpkı bir sağnakdaki
Yaprak üstündeki içim
Hani seversin de korkarsın dokunmaya
Uzaktan seyretmek yeter bilirsin
Oysa sen benim olmasan da
Seviyorum
Ve işte bunu hissetmeyi
çok seviyorum
Bu gece şehirde bir tevekkül var
Can aliş verişte her taraf hazar
Ayaklar altında hey sabaha kadar
Kubbeler hu çeker kullar sallanir
Bu nasıl ibadet kimin cağrısı
Bütün bakışlarda safran sarısı
Evler secde etmiş hey gece yarısı
Adalar hu çeker göller sallanır
Ne yardan haber var artık ne serden
Göz gözü görmüyor tozdan topraktan
Telgraf telgraf ayrılıklardan
Direkler hu çeker teller sallanır
Nedir topraktaki bu iniş kalkış
Bir tarafta ecel bir tarafda kış
Bütün bahçelerde hey ayin başlamış
Ağaçlar hu çeker dallar sallanır

Tanrı Misafiri



Evvel zaman içinde batıda Yotan diye bir köy, köyde de pek namazı niyazı olmayan Ali Mahmut diye bir köylü varmış. İşin doğrusu Ali Mahmut dönemin sayılı ateistlerindenmiş. Köyün imamı da, cemaat de bu durumdan pek hoşnut değillermiş. Gel zaman git zaman bizimkisi bir gün hakkın rahmetine kavuşmuş. Köyün imamı "Ben bu adamın cenaze namazını kılmam" diye diretmiş. Köy halkı da "Allah'a inanmıyordu biz bu herifi gömmeyiz" diye tutturmuşlar. Durumu gören köyün yaşlılarından Müzeyyen hanım, köyün dışındaki tepelerden birinde, tek başına yaşayan köylülerin İğdeli İsmail diye andıkları köylüye haber vermiş. İsmail'in de pek namazla ilgisi yokmuş. O köye gitmiş cenazeyi almış ve kendi evinin yakınlarında bir yere gömmüş. O akşam imam Nazmi efendi, müezzin Mustafa efendi tüm cemaat aynı rüyayı görmüşler. Ali Mahmut cennette çok iyi bir yerde keyif yapıyormuş. Sabah herkes birbirine rüyayı anlatmış. İmam, müezzin yanlarına bekçi Şinasi efendiyi de alıp sabah karanlığında yola çıkıp öğleye doğru İsmail'in yanına gelmişler. İmam sormuş "Kardeşim sen nasıl bir dua ettin ki bu imansız allah katında bu kadar iyi bir yere gitti?" İsmail efendi "Vallahi ben bir şey yapmadım, rahmetliyi gömdüm. Sonra da ‘Allahım soğuk kış gecelerinde, sıcak yaz günlerinde insanlar kapıyı çaldı ve biz 'tanrı misafiriyiz' dediler, ben de senin misafirlerini en iyi şekilde ağırladım. Misafirleri güvenip bana gönderdiğin için onlara da neyim varsa yoksa yedirdim. Ben sana ilk defa bir misafir yolluyorum sen de benim güvenimi boşa çıkarma olur mu?’ dedim."

15 Ocak 2010 Cuma

Her Canlı Ölümü Tadacaktır Fakat.....




Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum, ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi ağladım.

Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün,
Ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...

Zamanla yarışılmayacağını,
Zamanla barışılacağını,
Zamanla öğrendim...


İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.


Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.


İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.


Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için
Önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.


Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.


Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı,
Kendimi öğretti bana....


Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta.

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine inandım.


Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.


Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken,
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
Yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

14 Ocak 2010 Perşembe

Bir Tutam Tuz



Ahab adında bir bilge bir akşam dostlarını akşam yemeğine çağırıp onlara yumuşacık bir et kızartmak istemiş. Ama birden tuzu kalmadığını fark etmiş. Oğlunu yanına çağırmış.
-Köye git de tuz al. Ama gerçek bedelini öde. Ne daha az ne de daha fazla, demiş.
Oğlu şaşırmış.
-Fazla ödememem gerektiğini anlıyorum baba, ama pazarlık edebileceksem neden paradan biraz tasarruf etmeyeyim ki?
-Büyük kentlerde böyle yapabilirsin. Ama bizim ki gibi bir köyde bu çirkin bir şey olur.
Oğlan başka soru sormayıp gitmiş.Bu konuşmaya tanık olan konuklar oğlanın tuzu neden daha ucuza almaması gerektiğini öğrenmek istemişler; Ahab da bunun üzerine;
-Tuzu ucuza satanın acilen paraya ihtiyacı var demektir, bu durumdan yararlanan kişi, bir şey üretmek için alnından ter akıtarak çalışmış olan adama saygısızlık etmiş olur.
-Ama bir tutam tuzun köye ne zararı olabilir ki?
-Dünya kurulduğunda haksızlık da bir tutamdı. Ama her yeni kuşak, ne önemi olur diye düşünerek biraz biraz üstüne ekledi, görün bakın şimdi ne durumdayız.

12 Ocak 2010 Salı

Adı Bende Saklı



Bölünür sancıyla uykular
Sığınak değil en kuytular
Gökte ay on dört ben dolunay
Son hatıranı sinene say
Bu kadarına razıyım yar

Uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun kırık dökük hikayede
Adı bende saklı

Dalda muhabbette kumrular
Bana ayrılığı sordular
Dedim afet,yangın dedim kar
Dedim adet aşkı vururlar

Uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok onun hakkı
Bu yorgun kırık dökük hikayede
Adı bende saklı

Sezen Aksu

9 Ocak 2010 Cumartesi

Aşk mı kaderi kovalar kader mi Aşkı



İnanıyorum söylediğini candan söylediğine,
Ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez.
Hafızanın kulu olmaz kararımız,
Çabuk doğduğu için büyümeden ölür,
Nasıl ki ham meyve dalında durur da,
Oldu mu kendiliğinden düşüverir yere.
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak,
En çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak.
Tutku bitti mi, istem de biter gider,
Ateşli sevinçler de kederler de yeminleri
Yakarlar kendileriyle birlikte.
Sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir,
Bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir.
Madem bu dünya bile yok olacak bir gün
Sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi?
Daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi.
Düşen büyük adamı en sevdiği unutur,
Yükselen züğürde düşmanları dost olur.
Sevgi talihin peşindedir diyecek insan
Bunca dost görünce büyüklere kul kurban!
Başı darda olan dayanak aramaya görsün,
Sözde dost düşman kesilir bütün.
Ama ilk düşünceme döneyim yine
İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle
Bütün kurduklarımız yıkılır gider,
Düşünceler bizim, olaylar bizim değiller.
Sen yine bir daha evlenmeyeceğine inan,
İnancın değişir kocan öldüğü zaman.

BENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISIN





Gözlerim gözünde aski seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence simdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçiyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktim da iyice
Anladim ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karisti simdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de simdi herkes gibisin..


NAZIM HIKMET

Hayat İçin Önemli 11 Ders





DERS 1: Önüne ne çıkarsa çıksın, yürümene devam et!!.



DERS 2: Geç kalmış olsan bile kendini iyi ifade et!!!



DERS 3:Hata bile yapsan, her defasında yeni bir şey dene...



DERS 4: Ne kadar neşeli, hüzünlü veya gergin olsan da "uyanık" ol...



DERS 5: Asla herhangi bir şeye uzun süre güvenme....



DERS 6: Asla, "kendini" hafife alma!



DERS 7: Asla birisiyle uzun süre dalga geçme....



DERS 8: Hücumda veya savunmada, herzaman, yapabileceğinin EN İYİSİNİ yap..



DERS 9: Özel bir şey yapacağın zaman daima İYİ konsantre ol.....



DERS 10: Sık sık değişen şeylere sahip olmak için fazla uğraşma...



DERS 11: İyice düşünmeden bir şey yapmaya kalkma..

8 Ocak 2010 Cuma

KENDİNE İYİ BAK



Az önce son kez öptüm seni
Son kez tuttum ellerini
Sanki içimden bir şeyler kopup gitti
Ayırırken gözlerimden gözlerini
Zaten olmayacak bir duaya amindi bizimki
Mutlu edemezdik birbirimizi
Çok şey istememiştim halbuki
Yüreğinin en kuytu köşesinde ufacık bir yer yeterdi
Şimdi daha iyi anlıyorum o sebepsiz suskun terk edişini
Sen hiç benim olmamışsın ki
Ben hep kandırmışım kendi kendimi

Olur da bir gün aklına gelirsem
Gülümseyerek hatırla beni
Tebessümle an geçirdiğimiz o günleri
Ve bir zamanlar seni deli gibi seven bu yüreği…
Belki de ağlıyordur şimdi
Hiç kimse almadı, alamazda yerini
Senden kalan küçük bir resim şimdi
Ve yalanda olsa söylediğin aşk sözleri
Yüreğimden asla silinmeyecek izleri
Hala saklıyorum verdiğin gülleri
Biraz kurudular ama solmadılar benim gibi
Bir gün mezarımda hayat bulurlar belki

Sana verdiğim o resme iyi bak şimdi
O gülen gözler artık birer mazi
Yırt at gitsin artık ne anlamı var ki
Unuttum ben zaten içten gülümsemeyi
Sana her bakışında parlayan o gözler şimdi
Kim bilir belki de bulutlar kadar nemli
Sana hiç kızmadım, kızamam da inan ki
Aslında suç biraz da bende belki
Bile bile attım bu ateşe kendimi
Ve çok ağır ödedim seni sevmenin bedelini
Bu sözler belki de masal gibi gelecek sana şimdi
Ama bir gün sen de anlayacaksın beni
Ve tadacaksın aşkın çaresizliğini
Belki üzüleceksin ama böyle böyle öğreneceksin büyümeyi
Düşe kalka öğreneceksin yürümeyi
Ve ölümle dans etmeyi

Şimdi başka biri alacak yerimi
Zamanla hatırlamayacaksın bile ismimi
Ama son kez, son kez düşün bi
Sevebilir mi seni, benim sevdiğim gibi
Ve aldırmadan acılara, koyar mı ortaya yüreğini
Sevmek sözle değil özdedir sevgili
Çocuk yüreğin anlamadı bunu ne yazık ki
Ve sen bitirdin gözümde kendi kendini
Umutlarımı kefil yapıp terk ediyorum bu şehri
Benden sana son hatıra olarak bırakıyorum bu şiiri…

İşte okudun sana olan son sözlerimi
Bunlar giderken sana söyleyemediklerimdi
Şimdilerde kalbimde yaşanıyor sonbahar mevsimi
Artık çok koymuyor her bulduğumda kaybetmek seni
Çünkü öğrendim ben yalnızlığımla dertleşmeyi
Ve gidenlerin arkasından üzülmemeyi
Yüreğimin en güzel yerinde saklayacağım seni
Ateş olup yaksan da yapamam, gösteremem o cesaret

Kendine iyi bak sevgili
Ve sakın arama kaybettiklerini
Dönmezler artık geri
Ve eğer bilmiyorsan sevmeyi
Taşıma o yüreği...

Can Dündar

6 Ocak 2010 Çarşamba

13 Öğüt



1. Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum

2. Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez, ve onu hakeden seni asla ağlatmayacak olandır.

3. Birinin seni senin istediğin gibi sevmemesi onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez

4. Gerçek dost, elini tuttuğunda kalbine de dokunandır

5. Birini özlemenin en kötü yolu, yanyana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini
bilmendir

6. Üzüntülü olduğun zamnlarda bile gülümsemeyi asla bırakma, biri gülümsemene aşık olabilir

7. Bu dünyada bir insan olabilirsin ama birisi için bir dünya olabilirsin

8. Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanını harcama

9. Belki de Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir,
böyle olunca minnettar olacağızdır

10. Bir sona geldiğin için ağlama, Onu yaşadığın için gülümse

11. Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır, öyleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol.


12. Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan o kişinin de senin kim olduğunu
bildiğini ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol

13. Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur

5 Ocak 2010 Salı

Sana Yazdım



Her şeyi sana yazdım
Seni de her şeye

Kalemler tükettim, tükenmeyen hasretle
ucundan dökülen aşkla, umutla, çığlıkla
Belki de nefretle

Her umuda avuc açtım
Sen dilendim
Aşktan harap bir dilenci şimdi yüreğim

Her şeyi sana yazdım
Seni de her şeye
Hayallerimin paragraf başlarına
Umutlarımın parantez içlerine
Kalemler tükettim tükenmeyen hasretle

Her şeyi sana yazdım,seni de herşeye
Binlerce kez okudum her gün bir ilkokul defterinden
Binlerce kez okudum
Seçebilmek için seni soru işaretlerinden
Seni ezberledim hergün karmakarış yazılar içinden

Sana da kendimi yazdım
Bana ait harflerle
Farklı alfabelerle

Herşeyi sana yazdım
Herşeye seni yazdım....

Tanrı İle Sohbet



10 taahhüt
1. Tanrıyı tüm yüreğinle, tüm ruhunla sev
2. Tanrının adını boş yere kullanma
3. Bir gününü bana ayırmayı unutmayacaksın ve o güne kutsal diyeceksin. Sonrada her günün her anın kutsal olduğunu anlayacaksın.
4. Anne ve babana saygı duyacaksın
5. Kimseyi öldürmediğinde tanrıyı bulduğunu bileceksin (İnsan, bitki,hayvan)
6. Sevginin saflığına dürüstsüzlük ve kandırmaca ile tecavüz etmeyeceksin
7. Kendine ait olmayan bir şeyi almayacak, kandırmayacak ve hiçbir şeye zarar vermeyeceksin
8. Doğru olmayan bir şey söylemeyeceksin
9. Komşunun eşine göz dikmeyeceksin
10. Komşunun malına göz dikmeyeceksin

Bunları uyguladığını kendinde gördüğünde Tanrıya giden yolu bulmuş olacaksın.









TANRI İLE SOHBET
1; Tanrı sevgidir
2; Bir insanın tanrı tarifini bilirseniz o insanın potansiyelini de bilirsiniz
3; Cehenneme kadar yolun var demek hoş ama Cennete kadar yolun var demek daha hoş değil mi?
4; Tanrı “Herkesle konuşurum hem de her an ama soru Kim dinliyor olmalı”
5; Benim en yaygın kullandığım iletişim şeklim duygulardır.
6; Bir şeyin doğru olup, olmadığını bilmek istiyorsan ne hissettiğine dikkat et
7; Daha zoru fark ettiğiniz duyguları kabullenmektir.
8; Düşünce ve duygu aynı şey değildir. Ama aynı anda aynı soruyu sorabilirler.
9; Düşünceyle iletişim kurduğumda daha çok imaj ve resim kullanırım.
10; Etkili bir iletişim aracı olarak deneyim kullanırım
11; Sözler yalnızca bir takım gürültülerdir
12; Düşündükleriniz, hissettikleriniz ve deneyimledikleriniz her şey benden kaynaklanıyor.
13; En geniş düşünce hazzı içinde barındıran düşünce
14; En Net sözcük Gerçeği ifade eden sözcük
15; En Büyük Duygu Sevgi
16; Haz, gerçek, sevgi bunlar birbiri ile içiçedir. Biri sizi diğerine götürür.
17; Hayalleride sana ulaştırabildiğimi hala anlamıyormusun
18; Kaçırdığınız şey size yanlış gibi görünebilir. O zaman şu soruyu sorun “ Ya yanlış diye bildiğim Doğru ise” Her büyük bilim insanı bunu bilir.
19; Tanrıyı bildiğinizi iddia etmeyi bırakana kadar Tanrıyı bilemezsiniz.
20; Sözler gerçeğin en az güvenilir mesajlarıdır.
21; Dua yoksunluk bilincinden kaynaklanıyor
22; Yalvarmayın değer bilin.
23; Doğru dua yalvarma duası değil, şükran duası olmalı
24; Kendiniz için istediğiniz tanrının sizin için istediğidir
25; İnsanlar sevdikleri şeyi yok etmeye daha sonrada yok ettikleri şeyi yeniden sevmeye ve değer vermeye meraklıdır. Sevgi korkuya,korku sevgiye,sevgi korkuya dönüşüyor.
26; Sevginin koşullu olduğunu size ebe beyinleriniz öğretti.
27; Koşulsuz sevilmenin nasıl bir şey olduğunu unuttunuz.
28; Korkmadığınız, yargılamayan, ve cezalandırmayan tanrıyı hayalinizde bile kucaklamaya zorlanıyorsunuz.
29; Korku: Bedenleri sımsıkı sararak gizler. Sevgi çıplak olmaya izin verir
30; Korku sahip olduklarına yapışır. Sevgi sahip olduklarını paylaşır
31; Korku zorba yakınlık ister, sevgi sevecen yakınlık
32; Korku sımsıkı sarar bırakmak istemez sevgi özgür bırakır
33; Korku kurutur sevgi yumuşatır
34; Korku saldırır sevgi bağrına basar.
35; KORKU içinde yaşamanız öğretildi.
36; Size rehberlik edecek en iyi öğretmen içinizdeki sestir.
37; İçinizdeki ses konuştuğum en yüksek sestir. O sizin radarınız, yol göstericiniz, tabii eğer izin verirseniz.
38; YAŞAMIN EN DERİN SIRRI YAŞAMI KEŞFETME SÜRECİ DEĞİL, YARATMA SÜRECİDİR
39; Kendinizi keşfetmiyorsunuz, kendinizi yaratıyorsunuz. Bu yüzden kim olduğun arayışı yerine kim olmak istediğini bilme arayışına gir.
40; Tanrı her şey ve hiçbir şey, görülen ve görülmeyen
41; Tanrı sevginin var olduğunu ve kendisini saf sevgi olarak bilmek için tam zıddının da var olması gerektiğini biliyordu.
42; Sevginin tam zıddına sevginin olmadığı her şeye şimdi korku deniliyor.
43; Benim amacım sizin kendinizi ben olarak bilmeniz.
44; Fiziksel evrene girdiğinizde kendinizi hatırlamaktan vazgeçtiniz. Bu size kim olduğunuzu seçme olanağı verdi.
45; Bu yüzden bütüne yeniden dönüşe, Tanrıya dönüşe HATIRLAMAK diyorsunuz. Dünyadaki görevinin bu yüzden öğrenmek değil, hatırlamak.
46; Soru. Eğer tanrı en mükemmel ve sevecen ise, açlığı savaşı, depremi, doğal afetleri yaratıyor?
47; Bunun yanıtı evrenin derin gizemi ve yaşamın en yüksek anlamında yatıyor. Sevecen olmamayı ifade etmeden sevecenliği ifade edemezsin. Ben sevgimi, sizin kendi sevginizi göstermenize izin vermeden göstermem.
48; Dünyada kötü olarak yargıladığınız hiçbir şeyi lanetlemeyin. Sadece şu soruyu sorun” Neyi kötü olarak yargılıyorum” İçinize sorun “Kendimin hangi parçası bu felaketten deneyim kazanmak istiyor”
49; Bir başkasının seçtiği yolu yargılama, Başarıyı kıskanma, Başarısızlığa acıma, Çünkü ruhun kayıtlarındaki başarının ve başarısızlığın ne olduğunu bilemezsin.
50; Her olay bir armağandır ve her deneyimde bir hazine gizlidir.
51; KARANLIĞA IŞIK OLUN, KARANLIĞI LANETLEMEYİN.
52; Siz olmayan şeyle çepe çevre kuşatılmışken. Kim olduğunuzu unutmayın.
53; En zorlu anlarda bile yaptığınız seçimlerin en büyük zaferiniz olacağını bilin.
54; Sizin dışınızda bir şeyin ya da birilerinin size bir şeyler yaptığı fikrini taşıdığınız sürece bir şeyler yapabilme gücünüzden de kendinizi mahrum edersiniz.
55; Kendi yaptıklarını değiştirmek başkalarının yaptığını değiştirmekten çok daha kolaydır.
56; Acıları azaltmanın yolu onlara bakış açınızı değiştirmekten geçiyor.
57; Hiçbir şey kendi başına acı değildir. Acı yanlış düşüncelerin sonucudur. Acı, düşünce hatasıdır.
58; Yargılar genellikle önceki deneyimlerimize dayanır.
59; Yargılama ve suçlama bir şeyin neden olduğunu ve nasıl sonu olacağını bilmiyorsun. Ve şunu hatırla suçladığın şey seni suçlayacaktır. Yargıladığın şey ise bir gün kendin olacaksın.
60; Ne istersen onu yap,
61; Yanlış düşünceden dolayı çektiğiniz acıdır cehennem
62; Benim hangi intikamcı boyutumu tatmin etmek için sizi sonsuz işkencelere maruz bırakıyım.
63; Kendinizi tanrıdan ayırdığınızda ruhunuz için bu cehennem olabilir.
64; Doğru olanı yapmam için ille de korku mu gerekiyor. İyi olman için ille de tehdit edilmen mi gerekiyor. Bu emirleri veren kim. Kuralları koyan kim. Unutmayın kuralları kendiniz koydunuz. Ve ne kadar iyi olacağınıza siz karar veriyorsunuz.
65; Tanrı kendi yarattığını nasıl yargılayabilir. Ve ona kötü diyebilir.
66; Eğer sizin mükemmel olmanızı ve her şeyi mükemmel yapmanızı isteseydim. Sizi geldiğiniz kaynakta bırakırdım.
67; Kaynaktan ayrılmanızın tek amacı bunu kendinizi keşfetmeniz ve kendinizi gerçekten olduğunuz gibi bu kez bilinçle yaratmanızdır.
68; Nasıl hatırlayabilirim.
69; Dingin olmakla başla, dış dünyayı sessizleştir ki iç dünyanı dinleyebilesin.
70; Tanrıya inanmak tanrının en büyük armağanı kabul etmektir. KOŞULSUZ SEVGİ
71; Her insana ve koşula saygı göster.
72; Başka ruhlarla iletişime geçin, onların amaçlarını hedeflerini net olarak göreceksiniz.
73; Bir şey zaten doğruysa yap, ama doğru yanlış yargılamasını bırak.
74; Arzunun bağımlılık olmamasına dikkat et.
75; Hiçbir şey ama hiçbir şey doğadan daha şefkatli değildir.
76; Duygu hareket halindeki enerjidir. Duygu çekim gücüdür. Hayvanlar sizin onlardan korktuğunuzu hemen anlarlar.
77; Düşünce saf enerjidir. Sahip olduğunuz ve olacağınız her düşünce yaratıcıdır. Korku dolu toplumlar eninde, sonunda korktukları şeyi üretirler. Aynı şekilde toplu dua dedikleri birleşik düşünce gücü mucizeler yaratır.
78; EĞER GÜNAH DİYE BİR ŞEY OLSAYDI, İŞTE BU OLURDU. BAŞKASININ DENEYİMLERİNİN SİZİ OLUŞTURMASINA İZİN VERMEK.
79; Ruhun peşinde olduğu şey hayal edebileceğiniz en yüksek sevgi duygusudur.
80; Ruhun koşulsuz sevgiyi deneyimleyebilmesi için her insani duyguyu deneyimlemesi gerekiyor.
81; Koşulsuz sevgi beyazın renklerle ilişkisidir
82; Hayatınız boyunca kendinizin kötü olduğunuzu kendinize kanıtlamaya çalıştınız.
83; Sex kötü, para kötü, haz kötü, Bazı dinlerde dansın, müziğin, hayatı kutlamanın bile kötü olduğuna inandınız.
84; Bir süre sonra tebessüm etmenin, gülmenin, sevmenin de kötü olduğuna inanacaksınız.
85; Kendinizin şeytan olduğunuzu düşünüyorsunuz. Neden tanrı olmayı seçmiyorsunuz.
86; Tanrı öylesine büyük ki isabet ettirmemeniz olanaksız.
87; Cennete gitmek diye bir şey yok, Zaten orada olduğunuzu bilin
88; Cennet dediğin şey hiçbir yerde yalnızca şimdi ve burada
89; Bazıları arzularınızı yenmeniz gerektiğini söylüyor Ben ise değiştirin diyorum.
90; İçtenlikle tüm arzularının üstesinden gelmeye çabalayan kişilerin çabaları sonunda arzuya dönüşüyor.
91; Arzu duyduğunuz şeyleri yargılamayın Sadece dikkat edin kim ve ne olmak istediğinize hizmet edip, etmediğini sorgulayın
92; Gerçeği gördüğünüzde gerçek sizi özgürleştirir.
93; Arzularınıza direnmeyin. Yalnızca bana doğru yön değiştirin, Şunu bilin doğru olmayan bir yol yoktur. Çünkü bu yolculukta gideceğiniz yere ulaşmamanız mümkün değil.
94; Size acıya son vermeniz için gerekenleri verdim. Ama siz verdiğim araçları kullanmayı reddediyorsunuz.
95; Olan her şey yalnızca oluyor, Olanlar hakkında ne hissettiğiniz size bağlı.
96; İçinde olduğun koşulların gerçekten olduğu gibi gör. Geçici her şeyin geçici olduğunu bil.
97; Çoğu insan ilişkilere ne verebileceğini düşünmek yerine ne alabileceğini düşünerek giriyor. Buda ilişkileri olumsuz kılıyor.
98; Sevgi ilişkilerinin başarısız olma nedeni ilişkiye yanlış nedenlerle başlanmasıdır.
99; İlişkinin amacı birinin sizi tamamlaması değil, biriyle kendi bütünlüğünüzü paylaşmaktır.
100; Sorun basit, en büyük rüyalarınız, umutlarınız, fikirleriniz, kendinizle ilgili değil sevdiğiniz kişiyle ilgili oluyor.
101; Oysa gerçek test sizin kendi hayalinize ne kadar uygun yaşadığınızdır.
102; Bırakın her insan kendisiyle ilgilensin. En sevecen insan en BEN merkezli insandır. Sen kendini sevmezsen başkasını sevemezsin.
103; Önce kendini değerli görmelisin ki başkasını değerli görebilesin.
104; Kurtuluşun başkasının aksiyonlarına bağlı değil kendi aksiyonlarına
105; İncinmediğin gün gelecek ve o gün ilişkilerinin gerçek amacını gerçekten anladığın ve yaşamda uyguladığın gün olacak.
106; Tek bir şey yapabilirsiniz duygularınıza saygı gösterebilirsiniz.
107; Birisiyle ilişki sürecinde kendinize şu soruyu sorun “ Bu ilişkiye göre ben kimim ve kim olmak istiyorum”.
108; Eğer ilk duygunuz negatif bir duyguysa, bu duyguya sahip çıkmak ondan kurtulmak için gerekli olan tek şeydir.
109; Kızgınlığınıza, üzüntünüze, nefretinize, öfkenize intikam alma duygunuza sahip çıktığınızda, Kim olmak istemediğiniz bu duygulara, sahip çıkarak vazgeçebilirsiniz. Kişi ancak kendi sahip olduğu şeyden vazgeçebilir.
110; Ustanın ikinci yaşam amacı daima gelişmektir. İşte bu aşama da insan ruh çalışmasından tanrı çalışmasına geçer.
111; Hayat kendini yaratmanız için size bol zaman sunacak
112; Kim olduğunuzu sürekli yaratıyorsunuz. Her an her zaman aynı soruya aynı yanıtı vermiyorsunuz. Aynı deneyimle karşılaşsanız bile bir gün sabırlı sevecen başka bir gün sabırsız olabiliyorsunuz.
113; Usta daima aynı yanıtı veren kişidir
114; Usta daima tutarlıdır
115; İşiten kulakları olan her kes dinlesin Tüm insan ilişkilerinde kendinize şu soruyu sorun. ŞİMDİ SEVGİ NE YAPARDI
116; Başkaları için ne yapıyorsan, kendin içinde yapıyorsun. Çünkü sen ve başkaları birsiniz.
117; Bu gezegende yaşayan tüm ustalar size bu gerçeği öğretmeye çalıştı.
118; Tanrı kendinizi öncelikle sevmenizi istiyor.
119; Taciz edildiğiniz bir durumda kendiniz için en iyi olana bir bakın. İlk en iyi tacizi durdurmaktır. Çünkü tacizci taciz edilmesine izin verildiği sürece taciz eder.
120; Her şeyden vazgeçene kadar hiçbir şeye sahip olmazsın.
121; Bu görece dünyada bir şey ancak başka bir şeye göre var olur.
122; Ustalık yolunda, tüm incinme, zarar ve kaybetme kavramları, kaybolduğunda, incinmeyi, zararı ve deneyimin bir parçası olarak bilmek önemlidir.
123; Kendi gerçeğinin yaşa
124; Eğer şu anda incinmişsen artık aldırış etmemek geçtir. Şimdi yapacağın şey bu incinmenin ne anlama geldiğini karar vermek ve bu kararı uygulamaktır.
125; Dinciler sizi kendimden daha az yarattığıma inandırıyor
126; Hatta doğanızda günahkâr olduğunuz size öğretiliyor.












127; Gerçekte kişi mutlu olmak için bir şey yapmaz. Mutlu olduğu zaman bir şeyler yapar. Kişi anlayışlı olmak için bir şeyler yapmaz. Anlayışlı olduğu için bir şeyler yapar. Yalnızca bilinçsiz bir insan bir şeyler yaparsa mutlu olacağına inanır. Hayatın bedeninin yaptıkları değildir. Ama bedeninin yaptıkları hayatının yansımasıdır.
128; Tüm hastalıklar kendi yarattıklarınızdır.
129; Çoğu insan kendisini öldürecek kadar endişe içinde yaşıyor.
130; Endişe nefretten sonra insanın kendisine ölümcül zarar verdiği en kötü zihin aktivitesidir. Ziyan edilmiş mental enerjidir Endişe bittiğinde sağlık bir anda düzelir
131; Nefret en zararlı zihinsel durumdur.
132; Korku olduğunuz her şeyin tam zıddıdır.
133; Korku büyümüş endişelerdir
134; “Ben çok şanssızım “ diye düşündüğünde, müthiş bir yaratıcı enerjiyi harekete geçirmiş oluyorsun.
135; Düşüncenin mesafesi yoktur. Düşünce daha düşünceyi dile getirmeden dünyayı ve evreni dolaşır
136; Bedenine hiç de iyi bakmıyorsun. Arabana bedeninden daha iyi bakıyorsun
137; Egzersiz yapmıyorsun, bedenin kullanılmamaktan dolayı zayıflıyor, İyi beslenmiyorsun. Yiyecek diye sentetik maddeleri bedenine dolduruyorsun. Hala bedenin çalışıyor. 20 yıldır günde bir paket sigara içiyorsan, yaşama arzunuz çok azdır. Bedeninize ne yaptığınız umurunuzda bile değildir.
138; Beden alkol almaya göre yapılmamıştır. Alkol zihni zedeler
139; Bedeninizin çok daha fazla yaşamaya uygun yapısı var. Ama siz çok çabuk eskitiyorsunuz.
140; Siz insanların her şeye doğru yanlış etiketi koymanız beni çok eğlendiriyor. Bir şeyin hem doğru hem yanlış olabileceğini düşünemiyorsunuz.
141; Gerçeği bilmek istemiyorsunuz. Gerçeği sizin anladığınız şekilde kabul etmek istiyorsunuz. İşte bu aydınlanmanın önündeki en büyük engel.
142; Kendi gerçeğiniz dışında her şeye kapalı olduğunuz sürece, öğrenmeye açık olamazsınız.
143; Öğrenmeye ihtiyaç duyduğun şeyi öğrenirsin
144; Sadece gerçek olanı ara, İçten olmaya özen göster, Eğer verdiğini düşündüğün zararları tamir etmek istiyorsan, bunu davranışlarınla göster,
145; Yapabileceğinin en iyisini yap ve her şeyi akışına bırak.
146; Suçluluk duygusu ve korku insanın gerçek düşmanlarıdır.
147; Dikkatli ol, bilinçli ol ama KORKMA
148; Sana herhangi bir armağan verebilseydim bu beni bulabilmen için KORKUSUZLUK olurdu.
149; Kutsal kişiler korkusuzdur. Çünkü onlar Tanrıyı bilirler
150; Çoğu kişi önce sahip olduğunda (para, ev iş, tatile çıkmak vs) bir şeyler yapabileceğini ve o bir şeyler yapınca mutlu, huzurlu olabileceğini sanıyor. OL-YAP-SAHİP OL paradigması vardır. Önce ol mutlu ol, huzurlu ol, Ona göre davran sonra sahip olmak istediklerine yaparak sahip olacaksın.
151; Önce ne olmayı seçersen onu deneyiminde yaratırsın.
152; Olmak yada olmamak işte soru bu
153; Gerçekten olana kadar gerçeği taklit et davranışların samimi olmalı
154; Kendin için neyi seçiyorsan onu başkalarına ver. Örneğin mutlu olmak istiyorsan, başkalarını mutlu et. Eğer bolluk istiyorsan başkalarının bolluk içinde yaşamasına yardım et.
155; Verme davranışı sizin sahip olduğunuz şeyi verme deneyimi yaratır.
156; Eğer bir şeyi başkasına size geri vermesi için verir ve manüple ederseniz. Zihniniz bunu bilir. Zihninize o anda ona sahip olmadığınız sinyalini veriyorsunuz.
157; Bir şey istediğinde onu başkasına ver. O zaman onu istemekten çıkar sahip olma deneyimi yaşarsın.
158; Asla asla sizin en derin arzunuzu engellemem.
159; Ruhun seçimleri en yüksek hayrınıza yapılan seçimlerdir.
160; Zihnin üç içsel boyutu MANTIK SEZGİ DUYGU
161; Duygunun beş boyutu vardır ÜZÜNTÜ KISKANÇLIK KIZGINLIK KORKU VE SEVGİ
162; SEVGİ ve KORKU tüm duyguların temelidir.
163; En sonunda da tek bir duygu vardır SEVGİ
164; Korku bile sevginin ürünüdür.
165; Beş temel duygunun herhangi biri saptırıldığında problemler ortaya çıkıyor
166; ACI YA DA ÜZÜNTÜ: Her türlü kaybetme deneyimi ile ilgili içimizdeki üzüntünün dışa vurmasıdır Acınızı ifade etmenize izin verdiğinizde acınızdan kurtulursunuz.
167; Sürekli bastırılan acılar kronik depresyona dönüşür Depresyon doğal olmayan bir duygudur.
168; KIZGINLIK: Doğal bir duygudur. Kızgınlık sizin Hayır Teşekkür ederim demenize izin veren bir araçtır. Kızgınlıklar ifade edilmelidir.
169; Sürekli bastırılan kızgınlık Şiddete dönüşür. Şiddet doğal olmayan bir duygudur
170; KISKANÇLIK ÖZENMEK: Doğal bir duygudur. Özenmek size bir şeyi başarana kadar yapmanızı sağlar Sürekli bastırılan özenme duygusu kıskançlığa dönüşür. Kıskançlık doğal bir duygu değildir.
171; KORKU: Doğal bir duygudur. Bebekler 2 korkuyla doğar.
1. Yüksekten düşme
2. Yüksek ses
172; Tüm diğer korkular öğrenilmiş tepkilerdir. Doğal korkuların amacı yaşamı sürdürme güdüsünü harekete geçirmektir.
173; Sürekli bastırılan korkular paniğe dönüşür.
174; Panik doğal olmayan bir duygudur.
175; SEVGİ: Sürekli bastırılan sevgi Sahip olma duygusuna dönüşür. Sahip olma duygusu doğal bir duygu değildir.
176; Beş doğal duygunuzu hapsettiniz onları bastırdınız ve onları doğal olmayan duygulara dönüştürdünüz.
177; Tarihinizin eski dönemlerinde anaerkil toplumlar olarak yaşadınız. Anaerkil toplum da kadınlar her şeyi duyguları ile yönetiyorlardı. Daha sonra bir değişim süreci başladı ve ataerkil toplum yaşamaya başladınız. Duygularınızdan uzaklaştınız. Erkekler şeytanı ve erkek tanrıyı yarattı.
178; Bir süre sonra tüm toplum şeytana inanmaya başladı
179; Erkeklerin dişiyi döllemek ve kas gücüyle korumak dışında fazla önemleri yoktu.
180; İçsel güce dayanmayan güç bir illüzyondur.
181; Erkek ve kadın arasındaki (aranızdaki) çekişmeyi ortadan kaldırın. Ayrılık bilincine son verin.
182; Güçlülük içsel güçten gelir. Birliğe dayanmayan içsel güç bir yalandır.
183; Yinede ayrılığı güçlülük olarak algılıyorsunuz. Tanrıdan ve birbirinizden ayrıldığınız için acılar, fiziksel duygusal, ruhsal ve toplumsal bozukluklar yaşıyorsunuz. Yinede yalana sımsıkı sarılıyorsunuz. Kendinizi yok etme noktasına geldiğiniz halde.
184; Korku erkeklerin sahip olduğu tek araçtı. Korku ve şüphe tohumları erkekler arasındaki en zayıf erkekler tarafından ekildi. Bu erkekler kadınların beğenmediği erkeklerdi. Bunlar şeytanı yarattılar Tanrıçanın gücü sınırlanmalıydı.
185; Tanrıçayı koruyacak bir güce ihtiyaç vardı. Önce koruyucu kas gücü olan erkek tanrı yaratıldı. Daha sonra koruyucu rolünden eşit bir pozisyona geldiler mitolojilerde tanrı ve tanrıçalar birlikte yönettiler.
186; Adım adım tanrının rolü büyüyordu daha sonra tanrıçalar için kavga eden tanrılar yer almaya başladı.
187; Böylece kıskanç bir tanrı doğdu
188; Tanrılar artık her boyuttaki tüm yaratıkları kıskanıyordu. Ve intikamcı tanrı doğdu.
189; Öfkeli, kıskanç ve intikamcı Tanrı bir hayal ürünü idi onu gerçek kıldınız.
190; Ruhun hazları bedenin verebileceği tüm hazlardan daha çok doyum sağlar.
191; Ruhumuzun amacı ve bedenlenmemizin nedeni sizin gerçekten kim olduğunuzu olmanız ve ifade etmeniz.
192; Yükselen enerjinin deneyimi çok derin bir hazdır. Yükseğe çıktığınızda tekrar aşağı inmelisiniz ki yeniden yükseğe çıkmanın hazzını deneyimleyebilesiniz. Bu tüm yaşamın kutsal ritmidir.
193; Sevginin en yüksek boyutunu deneyimleyebilmek için şehveti kutsallık la birleştirin. Yatak odalarınızı tapınağa dönüştürün.
194; Seksin enerji aktarımı olduğunu anladığınızda yaşamın her boyutunda seks olduğunu anlayacaksınız.
195; Tanrıdan başka bir şey olmadığını anladığınızda insanın yarattığı şeytanda yok olacaktır.
196; Ölümden sonra size ne olacağına dair endişe duymamalısınız.
197; Düşünce kontrolü duanın en yüksek biçimidir. Bu yüzden sadece iyi şeyler düşünün Olumsuzluğa ve karanlığa odaklanmayın. Her şeyin kötü göründüğü anlarda bile sadece mükemmelliği görün sadece şükran duygularınızı ifade edin. Ve bir sonraki seçtiğiniz mükemmelliği hayal edin.
198; Bu formülle dinginliği bulursunuz.
199; Düşünce kontrolü en iyi duadır.
200; Dünyada yüksek bilinçli insanlarla birlikte olmaya çalışmak akıllıcadır.
201; En güçlü en yoğun düşünceler daima gerçekleşir.
202; Çoğumuzun paylaştığı ortak bir çekirdek düşünce vardır. Yolluk Bilinci, çoğumuz bir şeylerin yeterince olmadığına inanırız.
203; Sizin cennet dediğiniz şey sizinle arzu ettiğiniz şeyler arasında bir ayrılık olmadığının farkındalığıdır.
204; İnandığınız ve arzu ettiğiniz şey sizindir. Size inanmadığınız şeyi veremem
205; Kendin için ne seçiyorsan başkasına ver, kendin bilemiyorsan başkasının bilmesine yardım et, başkalarına sahip olduğu gücü söyle onları yüreklendir. Başkasında gördüğün şeyin kendinde görmeye başlarsın.
206; Siz değerinizi geçmişinizle belirliyorsunuz. Ben ise geleceğinizle
207; Bilmediğiniz ve bilmekten haz alacağınız o kadar çok şey var ki
208; Başkalarını yargılamayın diğer kişilerinin yanlışı dün sizin doğrunuzdu.
209; Yaşamda karşılaştığın her insana kişi olarak değerli olduğunu hissettir.
210; Sevdiğiyle her an birlikte olan bir kişi sevgisinin boyutunu asla bilemez. Ayrıyken özlemin ve sevginin bilincine varılır.
211; Hepimizin kasları var ama bazıları onları geliştirmeyi seçiyor.
212; Zihninizin sizi engelleyecek konuşmalar yapmasına izin vermeyin. Korkularınıza yenilmeyin.
213; Başkasına yaşattığın şeyi bir gün sen yaşarsın, Başkasına yaptığın şey bir gün sana yapılır.
214; Sevgi en iyi iletişim medyumudur.
215; Cinsellikte yaşamı başlatan yaşamı yaratan bir davranıştır. Cinselliği kutlamak yaşamı kutlamaktır.
216; Zorunluluk yok istek vardır bir şeyi zorunlu olduğun için değil istediğin yap.
217; Sessizliğin şarkısı birçok kez işitilebilir.
218; Hayatın kendisini meditasyon haline getirebilirsiniz
219; Yaşamınızdaki tüm olayları bir meditasyon olarak kullanın Uyanık yürüyün uykuda değil, şüphe ve korkular, suçluluk ve kendini cezalandırma içinde boğulmayın. Sevildiğinizi bilin.
220; Her şeyin üzerine mükemmellik etiketini koyabilirsiniz.
221; Oluşumun deneyiminden haz al
222; Acele ederken yavaş ol
223; İnsanlığın yüzleşmesi gereken en büyük sorun neyi öğrendiğiniz değil, öğrendiklerinizi ne zaman uygulayacağınızdır

Neale Donald Walsch- Tanrı ile sohbet kitabından

Sen de mi?



-Sen de mi Brutus...? Öyleyse yıkıl Sezar!

4 Ocak 2010 Pazartesi

Mutluluğun Resmi



Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat
Nazım Hikmet

Palyaço



Adamın biri doktora gider. Doktora derki, hastayim, hayattan zevk alamiyorum.Açlar aklima geliyor, yemek yiyemiyorum. Çiplaklar hatirima geliyor, Onlarla birlikte üsüyorum. Her cinayette kendimi suçlu buluyorum.
Her katil biçaginin kabzasini sanki benim ellerim tutmustur. Her atilan kursun benim kalbime saplaniyor. Bütün bu toplumun suçlari benim omuzlarima yüklenmis. Artik gülmesini unuttum.

Doktor, hastasini omuzundan tutar, pencerenin önüne getirir, perdeyi aralar, parmagiyla karsi duvardaki afisi gösterir.Bu afiste, bir sirk palyaçosunun reklami vardir.

Azizim, der, su palyaçoyu görüyor musun? Tavsiye ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git. Bütün kederini, elemini, derdini unutursun. Gülmeyi, kahkahayi ögrenirsin. Hayattan yeni bastan zevk almaya baslarsin.

Hasta basini eger ;

Doktor, der, iste o palyaço benim!

Fikrimin İnce Gülü



Fikrimin İnce Gülü
Kalbimin Şen Bülbülü
O Gün ki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..

Gördüğüm Günden Beri
Olmuşum İnan Deli
O Günki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..

Ateşli Dudakların
Gamzeli Yanakların
O Günki Gördüm Seni
Yaktın Ah Yaktın Beni..


Sevgi Testi



John Blanchard banktan ayağa kalktı, askeri üniformasını düzeltti
ve ana terminale giden insan kalabalığını inceledi. Yüzünü değil, ama
kalbini- tanıdığıve üzerinde gül olan kızı aradı. Ona olan
ilgisi 13 ay önce, Florida kütüphanesinde başlamıştı.

Raftan aldığı bir kitabın içindeki yazılar değil ama kenarında gördüğü,
kurşun kalemle yazılmış bir not onu etkilemişti.Yumusak el yazısı
düşünceli bir ruhu ve akıllı bir zekayı yansıtıyordu. Kitabın ön yüzünde,
ilk sahibinin adını farketmişti: Miss.Hollis Maynell. Uzun zaman çaba
harcayarak adresini bulmuştu. New York'ta yaşıyordu. Ona kendini tanıtan
bir mektup yazdı ve yazışmayı teklif etti. Bir sonraki gün II. Dünya Savaşına
katılmak için denize açılmıştı. Sonraki bir yıl ve bir ay boyunca her ikisi
de posta yoluyla birbirlerini daha iyi tanıdılar. Her bir mektup, verimli bir
tarlaya atılan tohum gibi, kalplerinde bir aşk doğurdu. Blanchard bir resim
göndermesini rica etti, fakat o göndermeyi reddetti. Eğer gerçekten kendisi
ile ilgileniyorsa, neye benzediğinin önemli olmayacağını düşünmüştü

Avrupa'dan dönme vakti geldiginde, ilk bulusmalarını kararlaştırdılar:
New York Ana terminali saat: 19:00. "Beni üzerimdeki gülden tanıyacaksın.
" diye yazmıstı kız. Böylece saat 19:00'da kalbini sevdiği fakat yüzünü görmediği
kızı arıyordu. Size Mr. Blanchard 'ın ağzından neler oldugunu yazıyorum:
Genç bir bayan bana doğru geliyordu. İnce ve uzun boyluydu. Sarı saçları
mükemmel kulaklarının arkasından dalgalar halinde sırtına uzanıyordu.
Gözleri çiçekler gibi maviydi. Dudaklarının ve çenesinin narin bir sertliği
vardı ve soluk yeşil elbisesi içerisinde canlanan ilkbahar gibiydi. Gül taşıması
gerektiğini unutarak ona dogru hamle yaptım. Hareket ettiğimde, dudaklarında
küçük kışkırtıcı bir gülümse belirdi ve "Benimle mi geliyorsun, denizci?"
diye mırıldandı. Tamamen iradem dışında ona doğru bir adım daha attım ve
o zaman Hollis Maynell'i gördüm.Tam olarak kızın arkasında duruyordu.
Kırk yaşını geçmis, gri saçlarını yıpranmış bir şapka altına saklamış
bir kadındı. Şişmandı ve kalın bilekli ayakları alçak topuklu ayakkabıların
içine zor girmişti. Yeşil elbiseli kız hızlı bir şekilde uzaklaşıyordu.
Kendimi ikiye bölünmüs gibi hissettim. Onu takip etme arzum çok güçlüydü
ve aynı zamanda ruhu benimle arkadaşlık etmiş ve destek vermiş kadına karşı
duyduğum özlem de çok derindi. Ve orada duruyordu. Onun soluk, şişman suratı
kibar ve duyguluydu. Gri gözleri sıcak ve parıltılıydı. Tereddüt etmedim.
Parmaklarim onu bana tanitan küçük, mavi eski kitabi sıkıyordu. Bu ask
olamazdi, ama özel bir sey olabilirdi. Belki asktan daha güzel birsey,
mükemmel bir arkadaslik olmaliydi bu. Duydugum hayal kirikliginin
sesimi bogmasina ragmen, omuzlarimi kaldirip, onu selamladim ve kitabi
uzattim. "Ben Lieutenant John Blanchard, ve siz de Miss. Maynell
olmalisiniz. Benimle buluşabildiğinize çok sevindim. Sizi yemeğe
davet edebilir miyim?"Kadının suratı toleranslı bir gülümse
ile genisledi. " Bunun ne oldugunu bilmiyorum, oğlum."
Diye cevap verdi."fakat demin yanından geçen yeşil giysili kadın,
bu gülü yakama takmam için ısrar etti. Ve eğer beni yemeğe davet
edecek olursan, caddenin karşısındaki büyük restaurantta seni
bekliyorolacağınısöyledi. Bunun bir çesit test olduğunu da söyledi".

Bir Dostluk Öyküsü



Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği
bir kazada birlikte ölmüşlerdi. Diğer alemde
bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya
başladılar.Adam çok susamıştı, biraz su
bulabilmek ümüdiyle yürümeye devam
ederken, birden kendilerini muhteşem
bir manzaranın karşısında buldular.
Rengarenk çiçekler,süsler içerisinde bir
bahçe, altından yapılmış bir saray kapısı
ve onları karşılayan beyazlar içerisinde
bir melek. Adam köpeği ile birlikte meleğe
yaklaştı ve sordu. "Burası neresi?"
Melek gülümseyerek ; "Burası Cennet" dedi.
Adam bunun üzerine sevinçle "Harika!" dedi
"Peki bana biraz su verebilir misiniz?
Melek; "Tabi" dedi "İçeri girin, içeride dilediğiniz
kadar su içebilirsiniz." Adam köpeğine
seslenerek "Haydi, gidiyoruz" dedi fakat melek
"Hayvanlar buraya giremez" diyerek köpeğin
içeriye girmesine engel oldu. Adam,
susuzluktan bitap düşen köpeğine kıyamadı.
Onu dışarıda bu halde bırakıp cennete
giremezdi, asıl bu günahtı. Ve adam geldikleri
yönün tam tersi istikamete doğru köpeği
ile birlikte yürümeye devam etti.



Bir süre sonra kendilerini bu kez tozlu,
çamurlu bir yolda buldular. Yolun sonuna
geldiklerinde, çiftlik girişini andıran bir kapıyla
karşılaştılar. Yırtık, pırtık elbiseli bir dede
çıktı karşılarına. Adam sordu;
"Bana biraz su verebilir misiniz?"
Dede "içeri gel" dedi. "Şurada, sag tarafta bir
çeşme var" Adam "Peki bu hayvancağızı da
içeriye sokabilir miyim? o da çok susadı..."
Dede "Tabi"dedi. "Çeşmenin yanında
köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın."
Adam köpeği ile birlikte kapıdan içeriye girip
biraz ötedeki çeşmeden doya doya suyunu içti.
Köpek de oracıkta bulunan kaseden doya doya
suyunu içerek, susuzluğunu giderdi. Sonra adam
geri dönerek, girişte bekleyen dedeye sordu;
"Suya doyduk. Allah razı olsun. Peki ama
burası neresi?" Dede "Burası cennet" dedi.
Adam iyice şaşırmıştı. "Ama nasıl olur?!
az önce burası gibi kırık, dökük olmayan
muhteşem bir yere gittik ve kapıdaki melek
oranın cennet olduğunu söyledi... Dede;
"Şu rengarenk çiçeklerle süslü, altın kapılı
yer mi?" dedi. "Orası cehennem" Adam iyice
şaşırmıştı. "Peki ama oradakiler buranın
adını kullanarak insanları kandırıyorlar diye hiç
kızmıyor musunuz?" Dede gülümseyerek
yanıt verdi; "Kızmıyoruz. Çünkü onlar, kendi
çıkarları için arkadaşını, başka canları yarı
yolda bırakanları cenetten uzak tutuyorlar."



Dostlarınızı yarı yolda bırakmayın.
Sadece insanları değil, hayvanları da sevmek,
korumak, kollamak bir insanlık görevi, dostluk
örneğidir.



Bir dostun! üzüntüsüne herkes sempati duyabilir,
bu çok kolaydır. Bir dostun başarısına sempati
duyabilmek ise çok sağlam bir karakter gerektirir.



DOSTLARINIZA DOSTLUĞUNUZU
HİSSETTİRİN.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Gül ve Bülbül


Gül ve Bülbül

Bir zamanlar bülbüller şarkılarını yalnız ağaçlar için söylerlermiş. Yeryüzünün süsü olan çiçeklere şarkı söylemek akıllarının ucuna bile gelmezmiş. Çiçeklerse bu duruma çok üzülürlermiş; “Ah... Ah! Şu güzel sesli, hoş nefesli bülbüller, bir güncük de olsa bizim için şarkı söyleseler ne olur sanki?” diye yakınır dururlarmış.
Çiçekler üzerlerinden geçerken yakaladıkları bir bülbüle; şarkılarını kendileri için de söylemesini için yalvarmışlar. "Sesini çok seviyoruz!" demiş çiçekler bülbüle, “Her birimiz için birer şarkı söylesene…”. Binlerce çiçeğe, binlerce defa şarkı söylemek kolay mı ki? Bülbül kıramazmış çiçekleri ama demiş ki:
- Yarın sabah, erkenden gelirim, içinizden en çok hanginizi beğenirsem onun için en güzel şarkılarımı söylerim.
Bülbül gidince kıskançlık bu ya, herkes kendinin daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Sümbül:
- İçinizde en güzel benim! Bülbül en güzel şarkılarını benim için söyleyecek!
Menekşe bu sözlere çok içerlemiş:
- Şaka mı yapıyorsun sen? Benden daha güzel olduğunu nasıl söyleyebilirsin! Şu güzelliğime bir bak! Bülbül şarkılarını benim için söyleyecektir!
Papatya da içten içe gülmeye başlamış:
- Canlarım! Sümbül ile menekşe, siz benden habersiz yaşıyorsunuz herhalde? Bahçelerin kraliçesiyim ben! Bülbül kesinlikle şarkılarını benim için söyleyecek!
Ardından, kırmızı lale, mavi küçük mine, zambak, çiğdem derken çiçeklerin hepsi başlamış tartışmaya, tartışmaların arkası kesilmemiş. Hiç birbirlerini kırmış ezeli dostlar. Geç vakitlere kadar sürmüş bu tartışma. Sürmüş sürmesine de gül bir köşede durup hiç karışmamış söze. Ağız kavgası yapmamış, dostlarıyla. Uyku vakti gelince de; herkese iyi geceler dileyip uyumuş. Sabah kalkınca, görmüş ki dostları yorgunluktan uyanamamış. Onları rahatsız etmek istememiş, bir yandan da bülbülü beklemiş… Bülbül gelmeden önce uyanmış tüm çiçekler fakat hepsinin üzerinde gece yapılan tartışmanın yorgunluğu... Hepsinin yüzleri solmuş yorgunluktan… Gül ise zamanında yatıp zamanında kalktığı için bütün güzelliğini muhafaza etmiş.
Bülbül gelmiş, çiçekleri selamlamış. Çiçekleri seçmiş, ayırmış, birer birer. Her çiçekte bir kusur bulmuş, ama güle hayran hayran bakakalmış. Bütün çiçekler bülbüle âşık olmuş; bülbül ise yalnız güle... Bülbül en güzel şarkıları güle söylemiş.
O günden bu güne bülbül, güle hep en güzel şarkıları söylermiş. Bülbül ile gül bir araya gelseler, şarkı söyleyip gülüşürlermiş. Onların muhabbetleri bütün sevenlere rehber olmuş. O zamanlardan beri sevenler sevdiklerine, muhabbetler artsın diye gül verirlermiş. Derler ki bülbül gülü her sabah gün doğmadan güzel şarkılarıyla uyandırırmış.

Gizli Aşk Bu




Gizli aşk bu

Gizli aşk bu söyleyemem
Derdimi hiç kimseye
Zevke veda neşeyede
Veda artık herşeye

Arzular bir bir hayal oldu
Baharımın güllleri soldu
Gönlüm hicran hasret
Gamla doldu

SevdiM amma görmüyor bak
Gözlerim hiç bir şeyi
Gizli aşk bir gizli dertmiş
Feda ettim her şeyi

Yine Falda Sen Çıktın


Yine Falda Sen Çıktın

Yagmurlardan buluttan, ruzgarlardan gızlerım
Askımı ben kendımden, senden bıle gızledım
Kuruyan yaprak gıbı, dokulsede hıslerım
Askımı ben kendımden, senden bıle gızlerım

Bır dınlesen kalbımı
Bır dınlesen ne olur
Sen seversen sevgılım
Gecenler unutulur
Olanlar unutulur

Acı hasret ve keder, ayrılıgın arkası
Yıne falda sen cıktın, yokkı senden baskası
Senelerdır dılımde, senden hasret sarkısı
Yıne falda sen cıktın, yokkı senden baskası

Gün gelir de beni unutursun demiştim


Gün gelir de beni unutursun demiştim
Kalbimdeki bu derdi uyutursun demiştim
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim

Unutamam seni, unutamam seni
Unutamam seni, unutamam

Aşkını çekerim geleceksin diyerek
Belki gözyaşımı sileceksin diyerek
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi unutabildim

Gün gelir de beni unutursun demiştim
Kalbimdeki bu derdi uyutursun demiştim
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim

Unutamam seni, unutamam seni
Unutamam seni, unutamam

Aşkını çekerim geleceksin diyerek
Belki gözyaşımı sileceksin diyerek
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi unutabildim

Bir Günah İşledim



Bir günah işledim kaybettim seni
Bilirim geriye dönmezsin
Bir günah işledim çok üzdüm seni
Bilirim bir daha sevmezsin

Her gece seni özlediğimi söylesem de
Faydası yok bilirim
Her gece seni unutmak için sevişsem de
Sen başkaydın sevgilim

Ben hatalarım için sana yaptıklarım için
Hiç affetmedim kendimi inan bana
Hala sızın içimde ağları düşündükçe
Hiç affetmedim kendimi

Popüler Yayınlar