30 Mayıs 2011 Pazartesi

ALIŞMA BANA





Alışma bana,ne yapacagım belli olmaz, bugün varım, yarın birden yok olurum...
Dokunma bana, kapanmamış yaralarla doluyum, canımı acıtma bi yara da
sen açma...
Sevme beni, yogun duygularımda kaybolursun, tutuştururum...
İsteme beni, yasaklarla bogusursun, engellerle doluyum...
Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğüm olurum...
Anlama beni, ben kendimi anlarım, ben böyle mutluyum...
Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum...
Güveniyosan kendine inandır beni aşkın varlıgına,sonucunda öyle bi aşk
yaşatırım ki, vazgeçemezsin, tutkun olurum...
Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni, tüm tutkularım ve
gücümün arkasında, hala minik bir çocugum, büyütemezsen kaybolurum..

17 Mayıs 2011 Salı

Çocuk Eğitimi






Bir insanın bu dünyada sahip olabileceği en değerli varlığı çocuklarıdır. Hepimizin çabası ve endişesi çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmektir. Bu çabalarımızın bir parçası onların iyi bir eğitim almalarını sağlamaktır. Bugün bir anne-babanın yapabileceği en değerli yatırım, çocuklarına iyi eğitim imkanları hazırlamaktır. Eskiden ana-babalar, çocuklarını çok sevdikleri için, ileride sıkıntıya düştüğünde işine yarasın, zorluk çekmesinler diye, evler, arsalar, mülkler, miraslar bırakıyordu. Çocuklarımızın bu mirası korumakta zorluk çektiğine birçoğumuz tanık olmuşuzdur. Halbuki bugün çocuklarımıza sağlayabileceğimiz en önemli mirasın eğitim olduğu kabul ediliyor. İyi bir eğitim almış ve kendine güvenen çocukların istediğini elde edebileceğine inanıyoruz.

Bir çocuğun eğitiminden istenen sonucun alınabilmesi, ancak aile ile eğitim kurumunun sıkı ve samimi işbirliği ile gerçekleştirilebilir. Bir çocuğun eğitiminin sadece onu bilgi sahibi yapmak ve hayata hazır hale getirmek olmadığının bilinmesini istiyoruz. Çocuklarımızı eğitim hayatına hazırlamanın yanında onların duygusal, sosyal, bedensel, ahlaki ihtiyaçlarının ve sorunlarının karşılanması da eğitimlerinin önemli parçalarını oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile biz; kendi kendine yeten, atak, girişken, sorumluluk alan, soru soran, araştıran kurallara niçin uyması ya da uymaması gerektiğini bilen, hakkını arayan, gerektiğinde itiraz eden, liderlik vasıflarına sahip, kendisi ve çevresi ile barışık bir insan yetiştirme felsefesine inanıyoruz.

Paylaşmak istediğimiz düşüncelerimiz sizlerin haberdar olmadığı bilgiler değil. Bütün anne-babaların iyi niyetli olduklarından ve çocukları için iyi şeyler yapmak istediklerinden hiç şüphemiz yok. Bununla birlikte bilimsel araştırmalar, çocuklarımızın dengeli ve sağlıklı gelişimlerinin ve eğitimlerindeki başarıların, aile içi ilişkilerden ve ana-baba tutumlarından birinci derecede etkilendiğini söylemektedir. Bu itibarla çocuklarımız ile ilişkilerimizi ve ana babalık anlayışlarımızı, aşağıda özetlenen bilgiler çerçevesinde yeniden gözden geçirmeniz gerektiğine inanıyoruz:

1- Sadece “seni seviyoruz” demekle yetinmeyiniz. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıdır. Evinizin sevinçlerine ve sıkıntılarına onu ortak ediniz. Sevgi saydam olmalıdır. “İçinden sevmek” şeklinde bir sevgi biçimi yoktur.

2- Çocuğunuza sevginizi karşılıksız veriniz. Çocuk şartsız sevilmelidir. “Ön şartlı sevgi” diye bir sevgi biçimi olamaz.

3- Sevginiz hoşgörüdür, fakat vurdumduymazlık ve boş vermek demek değildir. Çok sevmek adına her davranışı hoşgörü ile karşılamanın çok olumsuz sonuçları olacaktır.

4-Sevgi, çocuğun kendisini tanımasına ve yeteneklerini geliştirmesine yardım etmektir. Onun kendini tanımasına, ifade etmesine ve yeteneklerinin farkına varmasına ortam ve fırsatlar hazırlayınız.

5- “Sen benim söylediklerimi yap, gittiğim yoldan gitme” yaklaşımı son derece yanlıştır. Unutmayınız; çocuklarımız bizim söylediklerimizden çok yaptıklarımızı benimserler. Çocuklar sizin söylediklerinize değil, yaptıklarınıza dikkat eder.

6- Çocuklar ile sağlıklı ilişki kurabilmenin en iyi yolu, önce onu duymak, dinlemek ve söylediğini anlamaya çalışmaktır. Lütfen çocuklarınızı dinleyiniz. Dinlemek onlarda “önemsenmek” ve “değerli görülmek” anlamlarına gelir ve “ait olma” ihtiyacını ve duygusunu karşılar.

7- Çocuklarınız kavga ettiği zaman hakemlik yapmayın, “kim başlattı” vb. sözlerle tartışmanın içine girmeyin. Onlara kavgalarla baş etme sorumluluğunu verin. Odadan çıkın, onların sizi kullanmasına izin vermeyin. Ancak olayın kötüye gittiğini hissettiğiniz durumlarda araya girin.

Unutmayın; olayın ne kadar dışında kalırsanız çocuklarınız da kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmede o kadar yaratıcı olacaklardır. Çocuklarınıza birbirlerine sevgilerini göstermelerini onlara öğretin.

8- Çocuklarınıza kitap sevgisini, küçük yaşlarda kazandırmaya çalışın. Çünkü onlar 0-6 yaşta ne almışlarsa 70 yaşında da o birikim iledir. Kitaba karşı ilk ilgi ve merakın uyanması, okul öncesi dönemine rastlar. Çocuğun eline verilen bol renkli, resimli kitaplar, ona anlatılan çeşitli öyküler, masallar, tekerlemeler bu dönemde çok önemlidir. Bu anlamda ileride büyük bir şahsiyet olabilmesi için ilk adım bu dönemde atılmalıdır.

9- Çocuğunuzda mülkiyet fikrini oluşturunuz ve özel hayatın gizliliği ilkesini, onun özel yaşantısına saygı göstererek kazandırınız. Bu anlamda, çocuğunuza ait eşyaları izinsiz almamak, odasına kapısını vurarak girmek gibi davranışlar çok önemlidir.

10- Çocuğunuzu bazen tanık, bazen de yargıç olarak kullanmayınız. Yakın çevremiz ile ya da eşimiz ile olan tartışmalarımızda çocuklarımızdan tanık, yargıç ya da iletişim aracı olarak yararlanmak, onların ruh sağlıklarına ciddi zararlar verir. Bu şekilde çocuğunuza ispiyonculuğu ,dedikoduculuğu ve önyargılı olmayı öğretmiş olursunuz.

11- Ona faal olma fırsatı tanıyınız. Bütün işlerini onun yerine siz yapmayınız. Unutmayınız, gelişme, olgunlaşma ve öğrenme ancak yaşantılar yolu ile gerçekleşir. Çocuklarımızın “problem çözebilen”, “baş etmeyi” bilen, ve “kendi kanatları ile uçabilen” bireyler olabilmesi onlara etkin olma fırsatları tanıdığımız oranda gerçekleşir.

12- Kontrolsüz bir biçimde TV programları izlemesine göz yummayınız. Seviyesine hiç uygun olmayan uygunsuz ve saldırganlık dolu programları izlemesine, yapıcı, açıklayıcı ve seçenek getirici bir yaklaşımla engel olunuz.

13- Korkuya dayalı bir eğitim uygulamayınız. Korkutularak yetiştirilen çocukların zamanla korkan ve korkutan insanlar olacağını hatırlayınız.

14- Ufak tefek hatalarını görmezlikten geliniz ve toleranslı olunuz. Ondan kesinlikle mükemmel olmasını beklemeyiniz. Aldırış etmiyor gibi görünseler dahi, bizim düşünce ve görüşlerimiz çocuklarımız üzerinde çok etkilidir. Onlardan mükemmel olmasını beklemek, psikolojik sağlıklarını bozacaktır.

15- Çocuklarınızı “iyi komşu çocukları ile” kıyaslamayınız. Çocukların ruh sağlıklarında kalıcı olumsuz etkiler meydana getiren önemli yanlışlarımızdan birisi de kıyaslamaktır. Eleştirileriniz acımasız olmamalı, yapıcı olmalıdır. Tenkitten çok taktir etmek konusunda cömert olmak zorundayız. Eleştirmek gerektiğinde ise, eleştirimizi doğrudan çocuğumuza veya onun kişiliğine değil, yaptığı davranışa yöneltmek gerekir.

Sevgili anne-baba;

Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir. Bu konuda kendini geliştirme isteğini duyan ve çaba harcayan; yaptığı hataları gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen ana-baba olabilmektir.
Alıntı

8 Mayıs 2011 Pazar

NİYET DEĞİŞİNCE...





Kral, atına binip arazide dolaşırken, sıcaktan hararet basmış ve boğazı kurumuş. Su ihtiyacını giderecek ve kendisine ferahlık verecek bir şeyler yeme, içme ihtiyacı duymuş. Etrafına bakınırken, bir nar bahçesi görmüş. Atını o yana doğru sürüp, bahçede çalışan delikanlıya selam vererek;“Bana bir nar ikram eder misin?” diye sormuş. Delikanlı; “Hayhay, memnuniyetle” cevabını vermiş.Biraz sonra, elinde güzel bir narla Kıral’ın yanına gelmiş. Kral, narı ortadan ikiye bölüp, bir yarısını yemeye başlamış. Bir yandan da; “Oh! Ne güzel nar!” diye mırıldanmış. Derken, gözü nar bahçesine doğru kaymış. Farkında olmadan; önce ağaçları, sonra dalları, daha sonra narları saymış. Arkasından, takdir duygularına haset kaygıları karışmış. İçinden; “Keşke bu nar bahçesi benim olsaydı. Acaba sahibi kimdir ve nasıl elde edilir?” diye düşünmeye başlamış. Bu sırada, narın bir yarısı bitmiş, sıra öteki yarısına gelmiş. Fakat, anlaşılmaz bir biçimde, tadı değişmiş ve alabildiğine kötüleşmiş. Kıral, hayretler içinde; “Evlat, bu ne iştir? Narın bir yarısı çok güzeldi, öteki yarısı bozuk çıktı” demiş. Delikanlı, bilgece bir gülümseyişle; “Efendim, Kıral’ın niyeti değişince, narın tadı da değişti” cevabını vermiş.

5 Mayıs 2011 Perşembe

OLSAM....





Bir kitabın ayracı olsam... Kitabın cümleleri uçuşurken uykunun arasında, ben o sayfaya takılsam, kitabın hikayesini düşlesem karanlıkta...

Bir bezelye tanesi olsam... Önce tencerenin içinde teslim olsam sıcağa, suyun kaynama noktasına... Bıraksam diri olan kendimi, çeperimi, içimi, içimden geçenleri...

Koltuğun pütürlü motifi olsam... Elin ne zaman farkında olmadan o motifin üzerinde dolansa, anlasam o an aklından geçenleri...

Kahve bardağın olsam... Bardağın dibindeki kahve lekesini süngerle çıkarmaya çalışırken sen, sabundan hoşlanmasam, püskürtsem köpükleri bir o yana bir bu yana... Sonra durulanınca rahatlasam, banyo yapmış yaramaz bir çocuk gibi...

Saatin olsam... Her sabah bağlasan beni bileğine.... Zamanı gösterirken sana, aslında ben kalp atışlarını dinlesem dakikalarca... Kalbin attıkça zaman yavaşlasa...

Her zaman oturduğun kafenin masa örtüsündeki bir pöti kare olsam... Karşında sohbet edecek biri yoksa, bana anlatsan gününü, içinden geçenleri.... Sussam, konuşmasam ama anlattıklarınla doldursam dört köşemi...

Montunun düğmelerinden biri olsam... Soğuğa karşı iliklesen beni bir yanına ve sıcağa geçtiğimizde merhaba der gibi ayrılsak iki tarafa...

Şans eseri ayakabının altına takılan bir çakıl taşı olsam... Yollarını öğrensem, adımlarını izlesem, seninle dursam, seninle yürüsem, sonrada beni bırakman gereken yerde tabanından sökülsem... Deniz kenarında, geçtiğin parkın birinde, Taksim’in orta yerinde... Kalakalıp özlesem seni öyle...

Masanın yanında duran pencerenin üstten 8. Jaluzisi olsam... Sen dışarı bakıp gökyüzünü içine doldururken, ben sana bakıp okusam hayallerini....

Üzümlü kekin içindeki bir tane üzüm olsam... Tam sen “Üzümlü keki çok seviyorum”diye düşündüğün o an, ben bunu tüm üzümler adına üstüme alınsam, desem ki o da seviyor beni....

Gümüş rengi anahtarlığın olsam... Cebinde tutup beni, kaybetmesen hiç bir yerde ve her baktığında hatırlatsam evini...

Gömleğinin sol yakası olsam... Hani düşünceye daldığında oynadığın köşeşi... Parmakların değince sakinleştirsem seni...

Dinlediğin şarkıdaki minik bir es'ten sonra başlayan çoşkulu bir yalvarış olsam... o an aklına düşsem, baştan alsan tekrar müziği....

Yastığın olsam.... Seninle aynı rüyaya beraber dalsam... Sabah uyandığımızda en az senin kadar darmadağınık ama mutlu uyansam...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Gürültü






Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir; ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün dersten çıkan öğrenciler, yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak geçer giderler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam buna bir son vermeye karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapının önüne çıkar onları durdurur ve, "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün bir dolar vereceğim" der.

Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve şöyle der:

"Çocuklar, enflasyon beni de etkilemeye başladı. Bundan böyle size sadece günde elli sent verebilirim…"

Çocuklar pek hoşlanmazlar, ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları.

"Bakın" der, "Henüz maaşımı almadım bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"

Çocuklar, "İmkansız bayım" der.

"Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz.”

30 Mayıs 2011 Pazartesi

ALIŞMA BANA





Alışma bana,ne yapacagım belli olmaz, bugün varım, yarın birden yok olurum...
Dokunma bana, kapanmamış yaralarla doluyum, canımı acıtma bi yara da
sen açma...
Sevme beni, yogun duygularımda kaybolursun, tutuştururum...
İsteme beni, yasaklarla bogusursun, engellerle doluyum...
Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğüm olurum...
Anlama beni, ben kendimi anlarım, ben böyle mutluyum...
Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum...
Güveniyosan kendine inandır beni aşkın varlıgına,sonucunda öyle bi aşk
yaşatırım ki, vazgeçemezsin, tutkun olurum...
Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni, tüm tutkularım ve
gücümün arkasında, hala minik bir çocugum, büyütemezsen kaybolurum..

17 Mayıs 2011 Salı

Çocuk Eğitimi






Bir insanın bu dünyada sahip olabileceği en değerli varlığı çocuklarıdır. Hepimizin çabası ve endişesi çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmektir. Bu çabalarımızın bir parçası onların iyi bir eğitim almalarını sağlamaktır. Bugün bir anne-babanın yapabileceği en değerli yatırım, çocuklarına iyi eğitim imkanları hazırlamaktır. Eskiden ana-babalar, çocuklarını çok sevdikleri için, ileride sıkıntıya düştüğünde işine yarasın, zorluk çekmesinler diye, evler, arsalar, mülkler, miraslar bırakıyordu. Çocuklarımızın bu mirası korumakta zorluk çektiğine birçoğumuz tanık olmuşuzdur. Halbuki bugün çocuklarımıza sağlayabileceğimiz en önemli mirasın eğitim olduğu kabul ediliyor. İyi bir eğitim almış ve kendine güvenen çocukların istediğini elde edebileceğine inanıyoruz.

Bir çocuğun eğitiminden istenen sonucun alınabilmesi, ancak aile ile eğitim kurumunun sıkı ve samimi işbirliği ile gerçekleştirilebilir. Bir çocuğun eğitiminin sadece onu bilgi sahibi yapmak ve hayata hazır hale getirmek olmadığının bilinmesini istiyoruz. Çocuklarımızı eğitim hayatına hazırlamanın yanında onların duygusal, sosyal, bedensel, ahlaki ihtiyaçlarının ve sorunlarının karşılanması da eğitimlerinin önemli parçalarını oluşturmaktadır. Başka bir ifade ile biz; kendi kendine yeten, atak, girişken, sorumluluk alan, soru soran, araştıran kurallara niçin uyması ya da uymaması gerektiğini bilen, hakkını arayan, gerektiğinde itiraz eden, liderlik vasıflarına sahip, kendisi ve çevresi ile barışık bir insan yetiştirme felsefesine inanıyoruz.

Paylaşmak istediğimiz düşüncelerimiz sizlerin haberdar olmadığı bilgiler değil. Bütün anne-babaların iyi niyetli olduklarından ve çocukları için iyi şeyler yapmak istediklerinden hiç şüphemiz yok. Bununla birlikte bilimsel araştırmalar, çocuklarımızın dengeli ve sağlıklı gelişimlerinin ve eğitimlerindeki başarıların, aile içi ilişkilerden ve ana-baba tutumlarından birinci derecede etkilendiğini söylemektedir. Bu itibarla çocuklarımız ile ilişkilerimizi ve ana babalık anlayışlarımızı, aşağıda özetlenen bilgiler çerçevesinde yeniden gözden geçirmeniz gerektiğine inanıyoruz:

1- Sadece “seni seviyoruz” demekle yetinmeyiniz. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasıdır. Evinizin sevinçlerine ve sıkıntılarına onu ortak ediniz. Sevgi saydam olmalıdır. “İçinden sevmek” şeklinde bir sevgi biçimi yoktur.

2- Çocuğunuza sevginizi karşılıksız veriniz. Çocuk şartsız sevilmelidir. “Ön şartlı sevgi” diye bir sevgi biçimi olamaz.

3- Sevginiz hoşgörüdür, fakat vurdumduymazlık ve boş vermek demek değildir. Çok sevmek adına her davranışı hoşgörü ile karşılamanın çok olumsuz sonuçları olacaktır.

4-Sevgi, çocuğun kendisini tanımasına ve yeteneklerini geliştirmesine yardım etmektir. Onun kendini tanımasına, ifade etmesine ve yeteneklerinin farkına varmasına ortam ve fırsatlar hazırlayınız.

5- “Sen benim söylediklerimi yap, gittiğim yoldan gitme” yaklaşımı son derece yanlıştır. Unutmayınız; çocuklarımız bizim söylediklerimizden çok yaptıklarımızı benimserler. Çocuklar sizin söylediklerinize değil, yaptıklarınıza dikkat eder.

6- Çocuklar ile sağlıklı ilişki kurabilmenin en iyi yolu, önce onu duymak, dinlemek ve söylediğini anlamaya çalışmaktır. Lütfen çocuklarınızı dinleyiniz. Dinlemek onlarda “önemsenmek” ve “değerli görülmek” anlamlarına gelir ve “ait olma” ihtiyacını ve duygusunu karşılar.

7- Çocuklarınız kavga ettiği zaman hakemlik yapmayın, “kim başlattı” vb. sözlerle tartışmanın içine girmeyin. Onlara kavgalarla baş etme sorumluluğunu verin. Odadan çıkın, onların sizi kullanmasına izin vermeyin. Ancak olayın kötüye gittiğini hissettiğiniz durumlarda araya girin.

Unutmayın; olayın ne kadar dışında kalırsanız çocuklarınız da kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmede o kadar yaratıcı olacaklardır. Çocuklarınıza birbirlerine sevgilerini göstermelerini onlara öğretin.

8- Çocuklarınıza kitap sevgisini, küçük yaşlarda kazandırmaya çalışın. Çünkü onlar 0-6 yaşta ne almışlarsa 70 yaşında da o birikim iledir. Kitaba karşı ilk ilgi ve merakın uyanması, okul öncesi dönemine rastlar. Çocuğun eline verilen bol renkli, resimli kitaplar, ona anlatılan çeşitli öyküler, masallar, tekerlemeler bu dönemde çok önemlidir. Bu anlamda ileride büyük bir şahsiyet olabilmesi için ilk adım bu dönemde atılmalıdır.

9- Çocuğunuzda mülkiyet fikrini oluşturunuz ve özel hayatın gizliliği ilkesini, onun özel yaşantısına saygı göstererek kazandırınız. Bu anlamda, çocuğunuza ait eşyaları izinsiz almamak, odasına kapısını vurarak girmek gibi davranışlar çok önemlidir.

10- Çocuğunuzu bazen tanık, bazen de yargıç olarak kullanmayınız. Yakın çevremiz ile ya da eşimiz ile olan tartışmalarımızda çocuklarımızdan tanık, yargıç ya da iletişim aracı olarak yararlanmak, onların ruh sağlıklarına ciddi zararlar verir. Bu şekilde çocuğunuza ispiyonculuğu ,dedikoduculuğu ve önyargılı olmayı öğretmiş olursunuz.

11- Ona faal olma fırsatı tanıyınız. Bütün işlerini onun yerine siz yapmayınız. Unutmayınız, gelişme, olgunlaşma ve öğrenme ancak yaşantılar yolu ile gerçekleşir. Çocuklarımızın “problem çözebilen”, “baş etmeyi” bilen, ve “kendi kanatları ile uçabilen” bireyler olabilmesi onlara etkin olma fırsatları tanıdığımız oranda gerçekleşir.

12- Kontrolsüz bir biçimde TV programları izlemesine göz yummayınız. Seviyesine hiç uygun olmayan uygunsuz ve saldırganlık dolu programları izlemesine, yapıcı, açıklayıcı ve seçenek getirici bir yaklaşımla engel olunuz.

13- Korkuya dayalı bir eğitim uygulamayınız. Korkutularak yetiştirilen çocukların zamanla korkan ve korkutan insanlar olacağını hatırlayınız.

14- Ufak tefek hatalarını görmezlikten geliniz ve toleranslı olunuz. Ondan kesinlikle mükemmel olmasını beklemeyiniz. Aldırış etmiyor gibi görünseler dahi, bizim düşünce ve görüşlerimiz çocuklarımız üzerinde çok etkilidir. Onlardan mükemmel olmasını beklemek, psikolojik sağlıklarını bozacaktır.

15- Çocuklarınızı “iyi komşu çocukları ile” kıyaslamayınız. Çocukların ruh sağlıklarında kalıcı olumsuz etkiler meydana getiren önemli yanlışlarımızdan birisi de kıyaslamaktır. Eleştirileriniz acımasız olmamalı, yapıcı olmalıdır. Tenkitten çok taktir etmek konusunda cömert olmak zorundayız. Eleştirmek gerektiğinde ise, eleştirimizi doğrudan çocuğumuza veya onun kişiliğine değil, yaptığı davranışa yöneltmek gerekir.

Sevgili anne-baba;

Önemli olan mükemmel bir anne baba olmak değildir. Bu konuda kendini geliştirme isteğini duyan ve çaba harcayan; yaptığı hataları gördüğünde bunda ısrar etmeyerek, hatadan dönme olgunluğunu gösterebilen ana-baba olabilmektir.
Alıntı

8 Mayıs 2011 Pazar

NİYET DEĞİŞİNCE...





Kral, atına binip arazide dolaşırken, sıcaktan hararet basmış ve boğazı kurumuş. Su ihtiyacını giderecek ve kendisine ferahlık verecek bir şeyler yeme, içme ihtiyacı duymuş. Etrafına bakınırken, bir nar bahçesi görmüş. Atını o yana doğru sürüp, bahçede çalışan delikanlıya selam vererek;“Bana bir nar ikram eder misin?” diye sormuş. Delikanlı; “Hayhay, memnuniyetle” cevabını vermiş.Biraz sonra, elinde güzel bir narla Kıral’ın yanına gelmiş. Kral, narı ortadan ikiye bölüp, bir yarısını yemeye başlamış. Bir yandan da; “Oh! Ne güzel nar!” diye mırıldanmış. Derken, gözü nar bahçesine doğru kaymış. Farkında olmadan; önce ağaçları, sonra dalları, daha sonra narları saymış. Arkasından, takdir duygularına haset kaygıları karışmış. İçinden; “Keşke bu nar bahçesi benim olsaydı. Acaba sahibi kimdir ve nasıl elde edilir?” diye düşünmeye başlamış. Bu sırada, narın bir yarısı bitmiş, sıra öteki yarısına gelmiş. Fakat, anlaşılmaz bir biçimde, tadı değişmiş ve alabildiğine kötüleşmiş. Kıral, hayretler içinde; “Evlat, bu ne iştir? Narın bir yarısı çok güzeldi, öteki yarısı bozuk çıktı” demiş. Delikanlı, bilgece bir gülümseyişle; “Efendim, Kıral’ın niyeti değişince, narın tadı da değişti” cevabını vermiş.

5 Mayıs 2011 Perşembe

OLSAM....





Bir kitabın ayracı olsam... Kitabın cümleleri uçuşurken uykunun arasında, ben o sayfaya takılsam, kitabın hikayesini düşlesem karanlıkta...

Bir bezelye tanesi olsam... Önce tencerenin içinde teslim olsam sıcağa, suyun kaynama noktasına... Bıraksam diri olan kendimi, çeperimi, içimi, içimden geçenleri...

Koltuğun pütürlü motifi olsam... Elin ne zaman farkında olmadan o motifin üzerinde dolansa, anlasam o an aklından geçenleri...

Kahve bardağın olsam... Bardağın dibindeki kahve lekesini süngerle çıkarmaya çalışırken sen, sabundan hoşlanmasam, püskürtsem köpükleri bir o yana bir bu yana... Sonra durulanınca rahatlasam, banyo yapmış yaramaz bir çocuk gibi...

Saatin olsam... Her sabah bağlasan beni bileğine.... Zamanı gösterirken sana, aslında ben kalp atışlarını dinlesem dakikalarca... Kalbin attıkça zaman yavaşlasa...

Her zaman oturduğun kafenin masa örtüsündeki bir pöti kare olsam... Karşında sohbet edecek biri yoksa, bana anlatsan gününü, içinden geçenleri.... Sussam, konuşmasam ama anlattıklarınla doldursam dört köşemi...

Montunun düğmelerinden biri olsam... Soğuğa karşı iliklesen beni bir yanına ve sıcağa geçtiğimizde merhaba der gibi ayrılsak iki tarafa...

Şans eseri ayakabının altına takılan bir çakıl taşı olsam... Yollarını öğrensem, adımlarını izlesem, seninle dursam, seninle yürüsem, sonrada beni bırakman gereken yerde tabanından sökülsem... Deniz kenarında, geçtiğin parkın birinde, Taksim’in orta yerinde... Kalakalıp özlesem seni öyle...

Masanın yanında duran pencerenin üstten 8. Jaluzisi olsam... Sen dışarı bakıp gökyüzünü içine doldururken, ben sana bakıp okusam hayallerini....

Üzümlü kekin içindeki bir tane üzüm olsam... Tam sen “Üzümlü keki çok seviyorum”diye düşündüğün o an, ben bunu tüm üzümler adına üstüme alınsam, desem ki o da seviyor beni....

Gümüş rengi anahtarlığın olsam... Cebinde tutup beni, kaybetmesen hiç bir yerde ve her baktığında hatırlatsam evini...

Gömleğinin sol yakası olsam... Hani düşünceye daldığında oynadığın köşeşi... Parmakların değince sakinleştirsem seni...

Dinlediğin şarkıdaki minik bir es'ten sonra başlayan çoşkulu bir yalvarış olsam... o an aklına düşsem, baştan alsan tekrar müziği....

Yastığın olsam.... Seninle aynı rüyaya beraber dalsam... Sabah uyandığımızda en az senin kadar darmadağınık ama mutlu uyansam...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Gürültü






Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir; ama sonra ders yılı başlar. Okulların açıldığı ilk gün dersten çıkan öğrenciler, yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp, çağırarak geçer giderler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam buna bir son vermeye karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapının önüne çıkar onları durdurur ve, "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün bir dolar vereceğim" der.

Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve şöyle der:

"Çocuklar, enflasyon beni de etkilemeye başladı. Bundan böyle size sadece günde elli sent verebilirim…"

Çocuklar pek hoşlanmazlar, ama yine devam ederler gürültüye. Aradan bir kaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları.

"Bakın" der, "Henüz maaşımı almadım bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"

Çocuklar, "İmkansız bayım" der.

"Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz.”

Popüler Yayınlar