21 Ağustos 2013 Çarşamba

NE KADAR SEVİYOR/SEVİLİYORSUNUZ?

Geçenlerde yağan kar nedeniyle birçok kaza yaşandı. Bunlardan birisi zincirleme bir kazaya karışan ve çok şükür kendisine bir şey olmayan bir kadının başına geldi. Korkuya kapılan kadın ilk iş olarak eşini aradı ve eşinin ilk cevabı “Arabada bir şey var mı?” oldu… Bir başka kadının doktor randevusu vardı. Tek başına gitmeye çekindiği bir randevuydu. Fakat yakın bir akrabası olmadığından tek başına gitmesi gerekiyordu ve eşine söyledi ama gelemeyeceği için ısrar etmedi. Sadece randevu saatini söyledi ve dua istedi... Muayene sonucu korktuğu gibi olmadı, sonuç iyiydi. Eve geldi ve eşinin randevunun nasıl geçtiğiyle ilgili bir şeyler sormasını bekledi… Aradan on beş gün geçti. Hala bekliyor... Bir adam arabasından inerken kaydı ve düştü, ayak bileği incindi. (Sonradan kırık olduğu anlaşıldı.) Kapıda kendisini karşılayan eşi arkadaşıyla konuşuyordu. Adam canının yandığını, ayağının kırılmış olabileceğini söyledi. Ama kadın “Aaa, öyle mi?” diyerek arkadaşıyla konuşmaya devam etti, adam donakaldı... Hala donmuş durumda, duygusu yok... Bir başka adam babasının hasta olduğunu öğrendiği için akşam babasına uğramak istediğini söyleyince, eşi “Ama dışarıda yemek rezervasyonumuz vardı.” cevabını alınca üzüntüsünü içine attı... Ve daha birçok örnek... Her gün yaşadığımız, yaşattığımız... Kendimiz için önemli olan bir şeyi karşımız için aynı önemde görmediğimiz onca olayın içinde kalpler kırılıyor. İlişkiler can çekişiyor. Bazı önemli olaylar vardır, bunların ıskalanması telafisi zor aralıklar koyar insanların arasına. Sonra herkes unutmuş gibi yapar. Bazen çaresizlikten, bazen de durum acı verse de ilişkiyi bitirmek için yeterince büyük görülmediğinden... Fakat hesap bir gün kabardığında, çok küçük bir rüzgar gelir ve çok güçlü zannedilen ilişkiler dağılıp gider. Yıpranma yıllar sürer, yıkılması ise bir andır. Bazen hiç ummadığınız bir şey gelir ve sizin çok sağlam sandığınız her şeyi alır götürür. Küçük ihmaller, hiçbir zaman küçük değillerdir. Altlarında daha derin düşünceleri örterler. Bunların başında da “Sana değer vermiyorum!” düşüncesi vardır veya “Senin acın beni ilgilendirmiyor!” düşüncesi... İşte ruh birlikte eğlenebildiği ama birlikte acısını paylaşamadığı ruha karşı soğur. İnsan, karşısındaki insanın kendisini ne kadar sevdiğini verdiği hediyelerle ölçmez çoğu kere. Böyle durumlarda sınanır sevgi. Ve insan sınanana kadar ne kadar sevildiğini bilemez. Ne kadar sevdiğini de. Sevgi sınar çoğu kere ve bazıları kaybeder çok azı da kazanır... Bu günlerde kaybedenler çoğunlukta görünüyor. Sanıyorum ki bir nedeni de yanımızdakinin acısına duyarsızlaşmamız... Hep eğlenceli bir şeylerin peşinden koşmamız... Ve sadece kendimiz için yaşama çabamız... Oysaki yanımızdaki olmadan yaşayamayacağımızı unutuyoruz.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

NE KADAR SEVİYOR/SEVİLİYORSUNUZ?

Geçenlerde yağan kar nedeniyle birçok kaza yaşandı. Bunlardan birisi zincirleme bir kazaya karışan ve çok şükür kendisine bir şey olmayan bir kadının başına geldi. Korkuya kapılan kadın ilk iş olarak eşini aradı ve eşinin ilk cevabı “Arabada bir şey var mı?” oldu… Bir başka kadının doktor randevusu vardı. Tek başına gitmeye çekindiği bir randevuydu. Fakat yakın bir akrabası olmadığından tek başına gitmesi gerekiyordu ve eşine söyledi ama gelemeyeceği için ısrar etmedi. Sadece randevu saatini söyledi ve dua istedi... Muayene sonucu korktuğu gibi olmadı, sonuç iyiydi. Eve geldi ve eşinin randevunun nasıl geçtiğiyle ilgili bir şeyler sormasını bekledi… Aradan on beş gün geçti. Hala bekliyor... Bir adam arabasından inerken kaydı ve düştü, ayak bileği incindi. (Sonradan kırık olduğu anlaşıldı.) Kapıda kendisini karşılayan eşi arkadaşıyla konuşuyordu. Adam canının yandığını, ayağının kırılmış olabileceğini söyledi. Ama kadın “Aaa, öyle mi?” diyerek arkadaşıyla konuşmaya devam etti, adam donakaldı... Hala donmuş durumda, duygusu yok... Bir başka adam babasının hasta olduğunu öğrendiği için akşam babasına uğramak istediğini söyleyince, eşi “Ama dışarıda yemek rezervasyonumuz vardı.” cevabını alınca üzüntüsünü içine attı... Ve daha birçok örnek... Her gün yaşadığımız, yaşattığımız... Kendimiz için önemli olan bir şeyi karşımız için aynı önemde görmediğimiz onca olayın içinde kalpler kırılıyor. İlişkiler can çekişiyor. Bazı önemli olaylar vardır, bunların ıskalanması telafisi zor aralıklar koyar insanların arasına. Sonra herkes unutmuş gibi yapar. Bazen çaresizlikten, bazen de durum acı verse de ilişkiyi bitirmek için yeterince büyük görülmediğinden... Fakat hesap bir gün kabardığında, çok küçük bir rüzgar gelir ve çok güçlü zannedilen ilişkiler dağılıp gider. Yıpranma yıllar sürer, yıkılması ise bir andır. Bazen hiç ummadığınız bir şey gelir ve sizin çok sağlam sandığınız her şeyi alır götürür. Küçük ihmaller, hiçbir zaman küçük değillerdir. Altlarında daha derin düşünceleri örterler. Bunların başında da “Sana değer vermiyorum!” düşüncesi vardır veya “Senin acın beni ilgilendirmiyor!” düşüncesi... İşte ruh birlikte eğlenebildiği ama birlikte acısını paylaşamadığı ruha karşı soğur. İnsan, karşısındaki insanın kendisini ne kadar sevdiğini verdiği hediyelerle ölçmez çoğu kere. Böyle durumlarda sınanır sevgi. Ve insan sınanana kadar ne kadar sevildiğini bilemez. Ne kadar sevdiğini de. Sevgi sınar çoğu kere ve bazıları kaybeder çok azı da kazanır... Bu günlerde kaybedenler çoğunlukta görünüyor. Sanıyorum ki bir nedeni de yanımızdakinin acısına duyarsızlaşmamız... Hep eğlenceli bir şeylerin peşinden koşmamız... Ve sadece kendimiz için yaşama çabamız... Oysaki yanımızdaki olmadan yaşayamayacağımızı unutuyoruz.

Popüler Yayınlar