20 Mart 2015 Cuma

HAYAT ASKIDA




Bir kaç yıl öncesine gitti aklım: Ben bir masanın gerisindeydim. Hemen karşımdaki koltuğa bir kadın oturuyor, kalkıyor, sonra bir başkası oturuyordu. Karar vermekte zorlanıyordum; bunların hangisi benim sekreterim olacaktı? Özgeçmişlerine bakıyor notlar alıyor ve düşünüyordum.
“Hep böyle dalgın mısınızdır?”
Dönüp baktığımda karşımda yeni bir yüz gördüm.
“Hayır,” diye mırıldandım.
Sekreter adayı yanı başıma kadar geldi ve özgeçmişinin yazılı olduğu kâğıdı uzattı. Genç kız koltuğa giderken ardından bakıyordum.
Yerine otururken, “Bacaklarımın titremesine aldırmayın,” dedi.
“Fark etmedim zaten,” dedim. “Niye titriyor bacaklarınız?”
“Heyecandan değil,” dedi. Rahat görünmeye çalışıyordu.
“Peki neden?”
“Bunun hiçbir önemi yok. Fakat heyecanlandığımı düşünmenizi istemedim.”
Ben dışarıdaki manzaraya dalmışken, onun gelişini fark etmemiştim. Belki bu yüzden, belki de tavırlarıyla kendini fark ettirmeyi başarıp beni suçlu hissettirdiği için diğer kızlara sormadığım bir soru sordum ona:
“Camdan dışarıya bakın,” dedim. “Ne görüyorsunuz?”
Pencereden, minareler, kız kulesi, ve deniz görünüyordu. Hepsinin üstüne lapa lapa kar yağıyordu.
“Anılarınız görünüyor,” dedi. “Kar tanelerinin üstüne yapışmış, şehrin üstüne dökülüp duruyorlar.”
“Niye böyle düşündünüz?”
“Ben değil” dedi. “Siz böyle düşündünüz. Odaya girdiğimi bu yüzden fark etmediniz.”
Elimdeki özgeçmişe baktım, ama yazılanlar beni hiç ilgilendirmedi. Kız iki kez kuru kuru öksürdü.
“Karda, bu yüksek topuklarla yürümek sizi zorlamış olmalı,” dedim. “Bacaklarınız bu yüzden mi titriyordu?”
“Ne önemi var ki,” dedi. “Belki soğuktan, belki hasta olmama rağmen, bu görüşmeyi yapma mecburiyetim yüzünden yürümekten, umutsuzluktan ya da...” Sustu yeniden öksürdü. “Bunlar kimi ilgilendirir ki, siz bir sekreter arıyorsunuz ben de görüşme için buradayım işte.”
Birdenbire “Karnınız aç mı?” diye sordum. Daha sorarken kendim bile bu soruya şaşırmıştım.
“Benden öncekilere de bu soruyu sordunuz mu?” Cümlesini tamamlarken kız yine öksürdü.
“Hayır,” dedim ve yeniden pencereden dışarı baktım. Hava tipiye çeviriyordu. Kıza döndüm yeniden. Makyajına rağmen solgun görünüyordu. Fakat bu solgunluk ona hüzünlü bir güzellik vermişti.
“Siz sonuncu adaysınız,” dedim. “Yanlış anlamazsanız, beraber bir şeyler içmeyi öneriyorum.”
“Bir şeyler içmek mi?” dedi kız; şaşkın görünüyordu.
“Çorba,” dedim, “sıcak bir çorba.”
Kızın hasta ve aç olduğu hissi içime yerleşmişti.
Sıraselviler Caddesinde yürürken, bir an ayağı kaydı kızın. Koluna yapıştım derhal ve düşmesini önledim. O an durdu ve bana dönüp,
“Benim adım ne?” diye sordu.
Masamda kalan özgeçmişteki adı hatırlamıyordum. Çaresiz bir mahcubiyetle baktım ona, gözlerim hafızamda dolaşıp, ismini bulmaya çalıştı, ama nafile!
Kolumu çimdikler gibi sıktı. “Adını bilmediğiniz birini yemeğe davet ettiniz. Bu nasıl bir şey?”
“Adınızdan önce insan olmanız yeterli değil mi?”
Üstümüzden karlar uçuşup gidiyor, ve kız sağ eliyle kolumu kavramış, kaldırımda öylece duruyorduk. Gözleri gözlerimi delerek içime doğru geçti. Tuhaf bir bakıştı. Sanki bir dedektör gibi zihnimin derinliklerini araştırıp bir saniyede geriye döndü.
“Samimisiniz,” dedi. “Fakat kiminle çorba içtiğinizi bilmelisiniz: Benim adım Deniz!”
Deniz’di o. Dalgalı, durgun, coşkun Deniz! O günden sonra sekreterim ve yardımcım olan, ardından müşteri temsilcimiz olan, sonra başka bir şirkete uçup giden Deniz. Sevgilim olan Deniz! Beni “fazla duygusal” bulan Deniz! Sonradan bütün o iş görüşmesi diyaloğunu düşündüğümde doğaçlama oyunculuğuna hayran kaldığım Deniz!
HAYAT ASKIDA (Roman) 

SARMAŞIKLA AYÇİÇEĞİNİN AŞKI



Sevmiş karşılıksız ve sonunu düşünmeden sarmaşık ayçiçeğini.
ama aşkı karşılıksızmış çünkü güneşe aşıkmış ayçiçeği.
hep bir ümitle bekler dururmuş bir gün kendisine dönmesini
ve kendisinin onu ne kadar sevdiğini anlar umuduyla.
ama her gün aynı...
hep güneşe bakar dururmuş ayçiçeği hep ona.
kahrolurmuş sarmaşık.
niye niye beni sevmiyorsun da onu seviyorsun diye.
sürekli söylenip duruyormuş "ben yakınındayım beni görmüyorsun
ama o uzaktaki ulaşamayacağını bildiği güneşe hayranlıkla bakıyorsun diye.
" ne olurdu sanki bir kerecik bile olsa yüzünü ona doğru dönse ve dünyaları bağışlasa ona ne olurdu.

çok şey mi istiyordu sanki...

günler böyle birbirini kovalayıp durmuş.
karşılıksız olarak sürüp gitmiş sarmaşığın aşkı.
sonunda dayanamaz olmuş ve bir sabah ona olan aşkı artık
doruklara ulaşmış
ona kendinin varlığını hissettirmek ve onu ne kadar çok sevdiğini anlatmak istiyormuş.
sarmış sarmalamış biricik aşkını sıkı sıkı; dolanmış dolanmış...,
gövdesine doğru.
hiç bırakmak istememiş.
artık onu kendi bedeniyle bir bütün hissetmeye başlamış.
gün geçmiş akşam olmuş hala bakmıyormuş ayçiçeği kendisine.
yine beklemeye devam etmiş sarmaşık. vee...
sabah olup yüzünü yine biricik aşkına çevirdiğinde o da ne ayçiçeği de yüzünü ona dönmüş artık.
üstelik güneş olmasına karşın.
güneşe bakmıyor ve sarmaşığa yüzünü dönmüş, sanmış ki
artık anladı her şeyi kimin onu gerçekten sevdiğini ve o da bu aşka karşılık vermeye karar verdi.
ama her şey sandığı gibi olmadı.
çünkü o kadar sıkı sarmış ki sarmaşık aşkını, öldürmüş onu.
bunu anlaması zaman almış ta ki o kuruyup dökülene kadar.
işte o zaman anlamış ki.
Onun o tertemiz sandığı aşkı ayçiçeğini öldürmüş.




ÇOK NAİF BİR REKLAM


HAYATIN TADINA VARMAK İÇİN ... !

Hayat dermiş ki; Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başka özelliklerinin anlamı kalmayacaktır Hayat dermiş ki; Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir Hayat dermiş ki; Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla Hayat dermiş ki; Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın Hayat dermiş ki; Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış Hayat dermiş ki; Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir Hayat dermiş ki; Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü. Hayat dermiş ki; İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku Hayat dermiş ki; Hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul,ya bir yol aç. Hayat dermiş ki; İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri Hayat dermiş ki; Kendini saygın bir birey haline getir. Aksi taktirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını Hayat dermiş ki; Başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak..

20 Mart 2015 Cuma

HAYAT ASKIDA




Bir kaç yıl öncesine gitti aklım: Ben bir masanın gerisindeydim. Hemen karşımdaki koltuğa bir kadın oturuyor, kalkıyor, sonra bir başkası oturuyordu. Karar vermekte zorlanıyordum; bunların hangisi benim sekreterim olacaktı? Özgeçmişlerine bakıyor notlar alıyor ve düşünüyordum.
“Hep böyle dalgın mısınızdır?”
Dönüp baktığımda karşımda yeni bir yüz gördüm.
“Hayır,” diye mırıldandım.
Sekreter adayı yanı başıma kadar geldi ve özgeçmişinin yazılı olduğu kâğıdı uzattı. Genç kız koltuğa giderken ardından bakıyordum.
Yerine otururken, “Bacaklarımın titremesine aldırmayın,” dedi.
“Fark etmedim zaten,” dedim. “Niye titriyor bacaklarınız?”
“Heyecandan değil,” dedi. Rahat görünmeye çalışıyordu.
“Peki neden?”
“Bunun hiçbir önemi yok. Fakat heyecanlandığımı düşünmenizi istemedim.”
Ben dışarıdaki manzaraya dalmışken, onun gelişini fark etmemiştim. Belki bu yüzden, belki de tavırlarıyla kendini fark ettirmeyi başarıp beni suçlu hissettirdiği için diğer kızlara sormadığım bir soru sordum ona:
“Camdan dışarıya bakın,” dedim. “Ne görüyorsunuz?”
Pencereden, minareler, kız kulesi, ve deniz görünüyordu. Hepsinin üstüne lapa lapa kar yağıyordu.
“Anılarınız görünüyor,” dedi. “Kar tanelerinin üstüne yapışmış, şehrin üstüne dökülüp duruyorlar.”
“Niye böyle düşündünüz?”
“Ben değil” dedi. “Siz böyle düşündünüz. Odaya girdiğimi bu yüzden fark etmediniz.”
Elimdeki özgeçmişe baktım, ama yazılanlar beni hiç ilgilendirmedi. Kız iki kez kuru kuru öksürdü.
“Karda, bu yüksek topuklarla yürümek sizi zorlamış olmalı,” dedim. “Bacaklarınız bu yüzden mi titriyordu?”
“Ne önemi var ki,” dedi. “Belki soğuktan, belki hasta olmama rağmen, bu görüşmeyi yapma mecburiyetim yüzünden yürümekten, umutsuzluktan ya da...” Sustu yeniden öksürdü. “Bunlar kimi ilgilendirir ki, siz bir sekreter arıyorsunuz ben de görüşme için buradayım işte.”
Birdenbire “Karnınız aç mı?” diye sordum. Daha sorarken kendim bile bu soruya şaşırmıştım.
“Benden öncekilere de bu soruyu sordunuz mu?” Cümlesini tamamlarken kız yine öksürdü.
“Hayır,” dedim ve yeniden pencereden dışarı baktım. Hava tipiye çeviriyordu. Kıza döndüm yeniden. Makyajına rağmen solgun görünüyordu. Fakat bu solgunluk ona hüzünlü bir güzellik vermişti.
“Siz sonuncu adaysınız,” dedim. “Yanlış anlamazsanız, beraber bir şeyler içmeyi öneriyorum.”
“Bir şeyler içmek mi?” dedi kız; şaşkın görünüyordu.
“Çorba,” dedim, “sıcak bir çorba.”
Kızın hasta ve aç olduğu hissi içime yerleşmişti.
Sıraselviler Caddesinde yürürken, bir an ayağı kaydı kızın. Koluna yapıştım derhal ve düşmesini önledim. O an durdu ve bana dönüp,
“Benim adım ne?” diye sordu.
Masamda kalan özgeçmişteki adı hatırlamıyordum. Çaresiz bir mahcubiyetle baktım ona, gözlerim hafızamda dolaşıp, ismini bulmaya çalıştı, ama nafile!
Kolumu çimdikler gibi sıktı. “Adını bilmediğiniz birini yemeğe davet ettiniz. Bu nasıl bir şey?”
“Adınızdan önce insan olmanız yeterli değil mi?”
Üstümüzden karlar uçuşup gidiyor, ve kız sağ eliyle kolumu kavramış, kaldırımda öylece duruyorduk. Gözleri gözlerimi delerek içime doğru geçti. Tuhaf bir bakıştı. Sanki bir dedektör gibi zihnimin derinliklerini araştırıp bir saniyede geriye döndü.
“Samimisiniz,” dedi. “Fakat kiminle çorba içtiğinizi bilmelisiniz: Benim adım Deniz!”
Deniz’di o. Dalgalı, durgun, coşkun Deniz! O günden sonra sekreterim ve yardımcım olan, ardından müşteri temsilcimiz olan, sonra başka bir şirkete uçup giden Deniz. Sevgilim olan Deniz! Beni “fazla duygusal” bulan Deniz! Sonradan bütün o iş görüşmesi diyaloğunu düşündüğümde doğaçlama oyunculuğuna hayran kaldığım Deniz!
HAYAT ASKIDA (Roman) 

SARMAŞIKLA AYÇİÇEĞİNİN AŞKI



Sevmiş karşılıksız ve sonunu düşünmeden sarmaşık ayçiçeğini.
ama aşkı karşılıksızmış çünkü güneşe aşıkmış ayçiçeği.
hep bir ümitle bekler dururmuş bir gün kendisine dönmesini
ve kendisinin onu ne kadar sevdiğini anlar umuduyla.
ama her gün aynı...
hep güneşe bakar dururmuş ayçiçeği hep ona.
kahrolurmuş sarmaşık.
niye niye beni sevmiyorsun da onu seviyorsun diye.
sürekli söylenip duruyormuş "ben yakınındayım beni görmüyorsun
ama o uzaktaki ulaşamayacağını bildiği güneşe hayranlıkla bakıyorsun diye.
" ne olurdu sanki bir kerecik bile olsa yüzünü ona doğru dönse ve dünyaları bağışlasa ona ne olurdu.

çok şey mi istiyordu sanki...

günler böyle birbirini kovalayıp durmuş.
karşılıksız olarak sürüp gitmiş sarmaşığın aşkı.
sonunda dayanamaz olmuş ve bir sabah ona olan aşkı artık
doruklara ulaşmış
ona kendinin varlığını hissettirmek ve onu ne kadar çok sevdiğini anlatmak istiyormuş.
sarmış sarmalamış biricik aşkını sıkı sıkı; dolanmış dolanmış...,
gövdesine doğru.
hiç bırakmak istememiş.
artık onu kendi bedeniyle bir bütün hissetmeye başlamış.
gün geçmiş akşam olmuş hala bakmıyormuş ayçiçeği kendisine.
yine beklemeye devam etmiş sarmaşık. vee...
sabah olup yüzünü yine biricik aşkına çevirdiğinde o da ne ayçiçeği de yüzünü ona dönmüş artık.
üstelik güneş olmasına karşın.
güneşe bakmıyor ve sarmaşığa yüzünü dönmüş, sanmış ki
artık anladı her şeyi kimin onu gerçekten sevdiğini ve o da bu aşka karşılık vermeye karar verdi.
ama her şey sandığı gibi olmadı.
çünkü o kadar sıkı sarmış ki sarmaşık aşkını, öldürmüş onu.
bunu anlaması zaman almış ta ki o kuruyup dökülene kadar.
işte o zaman anlamış ki.
Onun o tertemiz sandığı aşkı ayçiçeğini öldürmüş.




ÇOK NAİF BİR REKLAM


HAYATIN TADINA VARMAK İÇİN ... !

Hayat dermiş ki; Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başka özelliklerinin anlamı kalmayacaktır Hayat dermiş ki; Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir Hayat dermiş ki; Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla Hayat dermiş ki; Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın Hayat dermiş ki; Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış Hayat dermiş ki; Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir Hayat dermiş ki; Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü. Hayat dermiş ki; İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku Hayat dermiş ki; Hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul,ya bir yol aç. Hayat dermiş ki; İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri Hayat dermiş ki; Kendini saygın bir birey haline getir. Aksi taktirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını Hayat dermiş ki; Başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak..

Popüler Yayınlar