5 Mayıs 2011 Perşembe

OLSAM....





Bir kitabın ayracı olsam... Kitabın cümleleri uçuşurken uykunun arasında, ben o sayfaya takılsam, kitabın hikayesini düşlesem karanlıkta...

Bir bezelye tanesi olsam... Önce tencerenin içinde teslim olsam sıcağa, suyun kaynama noktasına... Bıraksam diri olan kendimi, çeperimi, içimi, içimden geçenleri...

Koltuğun pütürlü motifi olsam... Elin ne zaman farkında olmadan o motifin üzerinde dolansa, anlasam o an aklından geçenleri...

Kahve bardağın olsam... Bardağın dibindeki kahve lekesini süngerle çıkarmaya çalışırken sen, sabundan hoşlanmasam, püskürtsem köpükleri bir o yana bir bu yana... Sonra durulanınca rahatlasam, banyo yapmış yaramaz bir çocuk gibi...

Saatin olsam... Her sabah bağlasan beni bileğine.... Zamanı gösterirken sana, aslında ben kalp atışlarını dinlesem dakikalarca... Kalbin attıkça zaman yavaşlasa...

Her zaman oturduğun kafenin masa örtüsündeki bir pöti kare olsam... Karşında sohbet edecek biri yoksa, bana anlatsan gününü, içinden geçenleri.... Sussam, konuşmasam ama anlattıklarınla doldursam dört köşemi...

Montunun düğmelerinden biri olsam... Soğuğa karşı iliklesen beni bir yanına ve sıcağa geçtiğimizde merhaba der gibi ayrılsak iki tarafa...

Şans eseri ayakabının altına takılan bir çakıl taşı olsam... Yollarını öğrensem, adımlarını izlesem, seninle dursam, seninle yürüsem, sonrada beni bırakman gereken yerde tabanından sökülsem... Deniz kenarında, geçtiğin parkın birinde, Taksim’in orta yerinde... Kalakalıp özlesem seni öyle...

Masanın yanında duran pencerenin üstten 8. Jaluzisi olsam... Sen dışarı bakıp gökyüzünü içine doldururken, ben sana bakıp okusam hayallerini....

Üzümlü kekin içindeki bir tane üzüm olsam... Tam sen “Üzümlü keki çok seviyorum”diye düşündüğün o an, ben bunu tüm üzümler adına üstüme alınsam, desem ki o da seviyor beni....

Gümüş rengi anahtarlığın olsam... Cebinde tutup beni, kaybetmesen hiç bir yerde ve her baktığında hatırlatsam evini...

Gömleğinin sol yakası olsam... Hani düşünceye daldığında oynadığın köşeşi... Parmakların değince sakinleştirsem seni...

Dinlediğin şarkıdaki minik bir es'ten sonra başlayan çoşkulu bir yalvarış olsam... o an aklına düşsem, baştan alsan tekrar müziği....

Yastığın olsam.... Seninle aynı rüyaya beraber dalsam... Sabah uyandığımızda en az senin kadar darmadağınık ama mutlu uyansam...

3 yorum:

KELİMELER DÜNYASI dedi ki...

Ne kadar güzel...Olabilir mi, olabilir miyiz ki?

DERVİŞ dedi ki...

Aşk tesadüfleri sever filminde bir şarkı vardı, onu hatırlattı yorumunuz.

Hiçbir neden yokken
Yada biz bilmezken
Tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur

Onca neden varken ve tam sırası gelmişken
Hiçbirşey yapmamış ve susmuşuzdur

Aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir
Aynı sabaha uyanırken kimbilir aynı düşü görmüşüzdür

Olamaz mı ? olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Belki benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir
Belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa bir kaç mektup atmışızdır

Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısından
Aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belkide birkaç gün arayla

Olamaz mı ? Olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Bostancı dolmuş kuyuruğunda sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir
Sabah yediotuz vapuruna sen koşa koşa yetişirken ben yürüdüğümden kaçırmışımdır
Aynı anda başka insanlara seni seviyorum demişizdir
Mutlak güven duygusuyla başımızı başka omuzlara dayamışızdır

Olamaz mı ? Olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Unknown dedi ki...

Yazın çok güzel :) Ne güzel söylemiş Mevlana :)
bloguma beklerim :)
http://lovesfromfashion.blogspot.com/

5 Mayıs 2011 Perşembe

OLSAM....





Bir kitabın ayracı olsam... Kitabın cümleleri uçuşurken uykunun arasında, ben o sayfaya takılsam, kitabın hikayesini düşlesem karanlıkta...

Bir bezelye tanesi olsam... Önce tencerenin içinde teslim olsam sıcağa, suyun kaynama noktasına... Bıraksam diri olan kendimi, çeperimi, içimi, içimden geçenleri...

Koltuğun pütürlü motifi olsam... Elin ne zaman farkında olmadan o motifin üzerinde dolansa, anlasam o an aklından geçenleri...

Kahve bardağın olsam... Bardağın dibindeki kahve lekesini süngerle çıkarmaya çalışırken sen, sabundan hoşlanmasam, püskürtsem köpükleri bir o yana bir bu yana... Sonra durulanınca rahatlasam, banyo yapmış yaramaz bir çocuk gibi...

Saatin olsam... Her sabah bağlasan beni bileğine.... Zamanı gösterirken sana, aslında ben kalp atışlarını dinlesem dakikalarca... Kalbin attıkça zaman yavaşlasa...

Her zaman oturduğun kafenin masa örtüsündeki bir pöti kare olsam... Karşında sohbet edecek biri yoksa, bana anlatsan gününü, içinden geçenleri.... Sussam, konuşmasam ama anlattıklarınla doldursam dört köşemi...

Montunun düğmelerinden biri olsam... Soğuğa karşı iliklesen beni bir yanına ve sıcağa geçtiğimizde merhaba der gibi ayrılsak iki tarafa...

Şans eseri ayakabının altına takılan bir çakıl taşı olsam... Yollarını öğrensem, adımlarını izlesem, seninle dursam, seninle yürüsem, sonrada beni bırakman gereken yerde tabanından sökülsem... Deniz kenarında, geçtiğin parkın birinde, Taksim’in orta yerinde... Kalakalıp özlesem seni öyle...

Masanın yanında duran pencerenin üstten 8. Jaluzisi olsam... Sen dışarı bakıp gökyüzünü içine doldururken, ben sana bakıp okusam hayallerini....

Üzümlü kekin içindeki bir tane üzüm olsam... Tam sen “Üzümlü keki çok seviyorum”diye düşündüğün o an, ben bunu tüm üzümler adına üstüme alınsam, desem ki o da seviyor beni....

Gümüş rengi anahtarlığın olsam... Cebinde tutup beni, kaybetmesen hiç bir yerde ve her baktığında hatırlatsam evini...

Gömleğinin sol yakası olsam... Hani düşünceye daldığında oynadığın köşeşi... Parmakların değince sakinleştirsem seni...

Dinlediğin şarkıdaki minik bir es'ten sonra başlayan çoşkulu bir yalvarış olsam... o an aklına düşsem, baştan alsan tekrar müziği....

Yastığın olsam.... Seninle aynı rüyaya beraber dalsam... Sabah uyandığımızda en az senin kadar darmadağınık ama mutlu uyansam...

3 yorum:

KELİMELER DÜNYASI dedi ki...

Ne kadar güzel...Olabilir mi, olabilir miyiz ki?

DERVİŞ dedi ki...

Aşk tesadüfleri sever filminde bir şarkı vardı, onu hatırlattı yorumunuz.

Hiçbir neden yokken
Yada biz bilmezken
Tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur

Onca neden varken ve tam sırası gelmişken
Hiçbirşey yapmamış ve susmuşuzdur

Aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir
Aynı sabaha uyanırken kimbilir aynı düşü görmüşüzdür

Olamaz mı ? olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Belki benim kağıt param bir şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir
Belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa bir kaç mektup atmışızdır

Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısından
Aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belkide birkaç gün arayla

Olamaz mı ? Olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Bostancı dolmuş kuyuruğunda sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir
Sabah yediotuz vapuruna sen koşa koşa yetişirken ben yürüdüğümden kaçırmışımdır
Aynı anda başka insanlara seni seviyorum demişizdir
Mutlak güven duygusuyla başımızı başka omuzlara dayamışızdır

Olamaz mı ? Olabilir.

Onca yıl sen burada onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş bu eylül akşamı dışında

Unknown dedi ki...

Yazın çok güzel :) Ne güzel söylemiş Mevlana :)
bloguma beklerim :)
http://lovesfromfashion.blogspot.com/

Popüler Yayınlar