14 Şubat 2012 Salı

ARTIK GİDİYORUM







Biliyor musun, vefasızsın.
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
Gün doğumumu, sabahımı alıp gidiyorum.
Daha çok yanacaksın.
Bil ki gidiyorum ve belki artık dönmeyeceğim.
Uyandığında emin ol beni bulamayacaksın.
Bir gül yaprağı üzerinde bir çiğ tanesi olmayacağım. Bardağında su…
Çayında şeker. Reçelinde vişne, turşunda biber…
Gidiyorum. Üstelik en çok sevdiğin şeylerimi de alıp gidiyorum:
Tabağında bıraktığın son lokmamı, musluğunda boşa akan suyumu, lambanda boşluğu aydınlatan ışığımı…
Benimdi bunlar. Şimdi bildin mi?
Sabah kahvaltında zeytin olmayacağım tabağında.
Ya da bir maydanozun altında neşeyle sana gülümseyen beyaz peynir.
Bir ekmeğin içiyle bandığın kekikli zeytinyağı…
Ya da yatmadan önce çocuğuna içirdiğin süt…
Artık dayanamıyorum. Vefasızsın. Gidiyorum.
Üstelik benim olan her şeyimi alarak, yanarak, kavrularak, ağlayarak, belki en çok ağlatarak.
Gidiyorum.
Vazona çiçekler koyardın kesip bahçemden. İyi gelirdim renklerimle. Kokumla…
İyi gelirdim çam kokulu ya da fındık sabunu…
Çok şey istedin evet. Hiçbir şey istemedim oysa ben.
Çok kirlettin beni. Çok ahımı aldın. Ah etmedimdi sana ama…
Ne çok araba…
Ne çok beton, ne çok orman yangını, ne çok, yok!
Bir gün bakmadın yüzüme. Yalan mı?
Biliyor musun vefasızsın.
Kirlettiğin denizimi artık benden alamazsın.
Çöp dağlarından kendine gelecek kuramazsın!
Plastik kefenlerle toprağın altında yatamazsın!
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
En çok kendimi götürüyorum giderken.
Güneşimi, ayımı, yıldızlarımı…
Hem korkma, sana fabrika bacalarını bırakacağım.
Suskun petrol siyahını en çok: Evinde, odanda, içinde…
Sana bunları hiç anlatmadım mı?
Bir gün giderim demedim mi?
Kışım bahara, baharım yaza karışmadı mı? Durup durup en olmadık yerde yağmur yağmadım mı?
Ağlamadım mı toprak toprak yarılıp ayaklarının altında?
Daha nasıl haber verirdim ki gideceğimi sana?
İnatla savaştın benimle. Evler yaptın en çok…
Sel oldum yıkmadım mı; ağıt olmadım mı sana; sarmadım mı ayaklarının altındaki yeri zelzele olup, hiç anlamadın mı?
Kah içimi boşalttın, kah setler yaptın önüme.
Beni bedenin zannettin, hor kullandın.
Tedavi olurum mu sence?
Kış olur muyum kış gibi? Yaz olur muyum söylesene yaz gibi?
Hani şiirler yazdırırdım ya sana sonbaharda?
Nisan’da çiçek çiçek hanımeli, petunyalar bir yanda.
Masan oldum, penceren, kapın, dolabın, yatağın, çarşafın, havlun… Elini sildiğin kağıt…
En çok kendim oldum ben ama sen nerdesin?
Vefasızsın biliyor musun?
Artık gidiyorum.
Bana ait olan her şeyimi alarak gidiyorum üstelik.
Uykularından olacaksın. Gecelerinden. Çocuklarından.
Kuruyacaksın yavaş yavaş yakıcı rüzgarımdan.
Beni ben olmaktan çıkardın ya.
Sen de çıkacaksın sen olmaktan.
Sen her şeyi bilirdin ya?
Hadi şimdi bir çay kaşığı süt yap.
Ya da bir parmak bal…
Hayır hayır, sen bırak bunları.
Zor gelir belki, kıyamam sana. Bir damla su yap. Bir damlacık.
Üzerimde demir kanatlarla uçmak kolay…
Tekerleklerin üzerinden gitmek bir yerimden bir yerime…
Bir damlacık su yap hadi. Beni utandır.
Vefasızlığını yüzüne vurmayayım.
Seni aklın tanrılaştırıldığı fiberoptik kablolarınla yalnız bırakmayayım.
Bir damla su, yap da tüm acılarıma rağmen seninle kalayım.
Utanan bir dünya olarak ayaklarının altında sonsuza kadar, dönüp durayım!

Bedirhan Gökçe

1 yorum:

sudenaz dedi ki...

süper gönlüne sağlık beni anlatıyor gidişimi iyiki yazmışsınız tşk

14 Şubat 2012 Salı

ARTIK GİDİYORUM







Biliyor musun, vefasızsın.
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
Gün doğumumu, sabahımı alıp gidiyorum.
Daha çok yanacaksın.
Bil ki gidiyorum ve belki artık dönmeyeceğim.
Uyandığında emin ol beni bulamayacaksın.
Bir gül yaprağı üzerinde bir çiğ tanesi olmayacağım. Bardağında su…
Çayında şeker. Reçelinde vişne, turşunda biber…
Gidiyorum. Üstelik en çok sevdiğin şeylerimi de alıp gidiyorum:
Tabağında bıraktığın son lokmamı, musluğunda boşa akan suyumu, lambanda boşluğu aydınlatan ışığımı…
Benimdi bunlar. Şimdi bildin mi?
Sabah kahvaltında zeytin olmayacağım tabağında.
Ya da bir maydanozun altında neşeyle sana gülümseyen beyaz peynir.
Bir ekmeğin içiyle bandığın kekikli zeytinyağı…
Ya da yatmadan önce çocuğuna içirdiğin süt…
Artık dayanamıyorum. Vefasızsın. Gidiyorum.
Üstelik benim olan her şeyimi alarak, yanarak, kavrularak, ağlayarak, belki en çok ağlatarak.
Gidiyorum.
Vazona çiçekler koyardın kesip bahçemden. İyi gelirdim renklerimle. Kokumla…
İyi gelirdim çam kokulu ya da fındık sabunu…
Çok şey istedin evet. Hiçbir şey istemedim oysa ben.
Çok kirlettin beni. Çok ahımı aldın. Ah etmedimdi sana ama…
Ne çok araba…
Ne çok beton, ne çok orman yangını, ne çok, yok!
Bir gün bakmadın yüzüme. Yalan mı?
Biliyor musun vefasızsın.
Kirlettiğin denizimi artık benden alamazsın.
Çöp dağlarından kendine gelecek kuramazsın!
Plastik kefenlerle toprağın altında yatamazsın!
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
En çok kendimi götürüyorum giderken.
Güneşimi, ayımı, yıldızlarımı…
Hem korkma, sana fabrika bacalarını bırakacağım.
Suskun petrol siyahını en çok: Evinde, odanda, içinde…
Sana bunları hiç anlatmadım mı?
Bir gün giderim demedim mi?
Kışım bahara, baharım yaza karışmadı mı? Durup durup en olmadık yerde yağmur yağmadım mı?
Ağlamadım mı toprak toprak yarılıp ayaklarının altında?
Daha nasıl haber verirdim ki gideceğimi sana?
İnatla savaştın benimle. Evler yaptın en çok…
Sel oldum yıkmadım mı; ağıt olmadım mı sana; sarmadım mı ayaklarının altındaki yeri zelzele olup, hiç anlamadın mı?
Kah içimi boşalttın, kah setler yaptın önüme.
Beni bedenin zannettin, hor kullandın.
Tedavi olurum mu sence?
Kış olur muyum kış gibi? Yaz olur muyum söylesene yaz gibi?
Hani şiirler yazdırırdım ya sana sonbaharda?
Nisan’da çiçek çiçek hanımeli, petunyalar bir yanda.
Masan oldum, penceren, kapın, dolabın, yatağın, çarşafın, havlun… Elini sildiğin kağıt…
En çok kendim oldum ben ama sen nerdesin?
Vefasızsın biliyor musun?
Artık gidiyorum.
Bana ait olan her şeyimi alarak gidiyorum üstelik.
Uykularından olacaksın. Gecelerinden. Çocuklarından.
Kuruyacaksın yavaş yavaş yakıcı rüzgarımdan.
Beni ben olmaktan çıkardın ya.
Sen de çıkacaksın sen olmaktan.
Sen her şeyi bilirdin ya?
Hadi şimdi bir çay kaşığı süt yap.
Ya da bir parmak bal…
Hayır hayır, sen bırak bunları.
Zor gelir belki, kıyamam sana. Bir damla su yap. Bir damlacık.
Üzerimde demir kanatlarla uçmak kolay…
Tekerleklerin üzerinden gitmek bir yerimden bir yerime…
Bir damlacık su yap hadi. Beni utandır.
Vefasızlığını yüzüne vurmayayım.
Seni aklın tanrılaştırıldığı fiberoptik kablolarınla yalnız bırakmayayım.
Bir damla su, yap da tüm acılarıma rağmen seninle kalayım.
Utanan bir dünya olarak ayaklarının altında sonsuza kadar, dönüp durayım!

Bedirhan Gökçe

1 yorum:

sudenaz dedi ki...

süper gönlüne sağlık beni anlatıyor gidişimi iyiki yazmışsınız tşk

Popüler Yayınlar