26 Nisan 2010 Pazartesi

Hayat ve Ben




Otuzbeşime bastım geçen hafta... İlk yan bitti: Hayat: 1... Ben: 0... Ama belliydi böyle olacağı... Nicedir başlamıştı belirtiler:
Yolda çocuklar "Amca şu to pu atıversene" diye seslendik lerinde kuşkulanmıştım ilkin...
Sonra saçlarımdaki beyaz tel ler tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü...
Baktım, lise fotoğraflarım sa rarmış, sınıf arkadaşlarım yaş lanmış. Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur ol muş... seyahat ve aşk yerine...
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içindeki uçurt­manın ipini cekercesine...
"Bizim zamanımızda" diye başlayan nu tuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenle rinde -hayret! daha dün değil miydi benimkisi?
Yıllar yılı dudak büktüğüm 'ölümden son ra hayat masalları' na kulak kabartmaya baş­lamışım gizliden gizliye...
İple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim.
Yaşamın orta sahasına girmişim... irkilmişim...

* * *

Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kol larımdan.
Biri, "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla; "Asıl şimdi başlıyor hayat,..! Bundan sonrası rahat!"
Lakin, "Buydu işte görüp göreceğim" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla/yaşla­nırsın zamanla..."
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler...
35'le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoşgeldin" pankartıyla karşılamadalar... ilk yan sa­dece bir ısınmaymış meğer: Asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
Bense şaşkın... devre arası bilancolarındayım:
Son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde..?
Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... ve sustum vicdan sor­gularında... Aksisedamla bile dertleşmedim.
Meğer ne yaman serüvenmiş hayat?
Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve se viliyorsun...
Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık...şaşıp kalıyorsun...
Oysa -herkes bilmezden gelse de-skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybe diyorsun. 40'lannda anneni ve ba bam... ve 70'inde kendini...

* * *

Şimdi devre arası/yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayat la...
Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendimi...
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... (Zaferlerim onlar be nim... Olgunluğumun yapıtaşları...)
...Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım...
Ben istikballe arkadaşım...

* * *

Ne var ki yarım her şey... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçle­rin... ihanetlerin hesabı sorulamadı... Nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalın dan/ Ama kabuğu soyulamadı/ Sevdalara do yulamadı..."
"Doydum" diyen görmedim ki zaten ben...
Hiç doyulmaz ki zaten...
Lakin gel de zamana anlat bunu...
Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin..

* * *

Baktım ki ikinci yan kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını. Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi...
Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
İlk yarı bilançom o benim:
Yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açı lacak...
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis, koyacaklar halime... "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "sebepsiz alçalmış... Bile bi le vurmuş kendini dağlara..."
Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleye cek hikayenin...
Kalanı benimle gelecek...
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı...
Reyhanlar saklayacak sırlarımı..
Skoru bir tek Ege'nin sulan bilecek... Deni ze kavuşabilirse eğer içimdeki nehir... Hayat: 0... Ben: 1

Can Dündar

Hiç yorum yok:

26 Nisan 2010 Pazartesi

Hayat ve Ben




Otuzbeşime bastım geçen hafta... İlk yan bitti: Hayat: 1... Ben: 0... Ama belliydi böyle olacağı... Nicedir başlamıştı belirtiler:
Yolda çocuklar "Amca şu to pu atıversene" diye seslendik lerinde kuşkulanmıştım ilkin...
Sonra saçlarımdaki beyaz tel ler tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü...
Baktım, lise fotoğraflarım sa rarmış, sınıf arkadaşlarım yaş lanmış. Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur ol muş... seyahat ve aşk yerine...
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içindeki uçurt­manın ipini cekercesine...
"Bizim zamanımızda" diye başlayan nu tuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenle rinde -hayret! daha dün değil miydi benimkisi?
Yıllar yılı dudak büktüğüm 'ölümden son ra hayat masalları' na kulak kabartmaya baş­lamışım gizliden gizliye...
İple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim.
Yaşamın orta sahasına girmişim... irkilmişim...

* * *

Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kol larımdan.
Biri, "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla; "Asıl şimdi başlıyor hayat,..! Bundan sonrası rahat!"
Lakin, "Buydu işte görüp göreceğim" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla/yaşla­nırsın zamanla..."
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler...
35'le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoşgeldin" pankartıyla karşılamadalar... ilk yan sa­dece bir ısınmaymış meğer: Asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
Bense şaşkın... devre arası bilancolarındayım:
Son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde..?
Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... ve sustum vicdan sor­gularında... Aksisedamla bile dertleşmedim.
Meğer ne yaman serüvenmiş hayat?
Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve se viliyorsun...
Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık...şaşıp kalıyorsun...
Oysa -herkes bilmezden gelse de-skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybe diyorsun. 40'lannda anneni ve ba bam... ve 70'inde kendini...

* * *

Şimdi devre arası/yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayat la...
Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendimi...
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... (Zaferlerim onlar be nim... Olgunluğumun yapıtaşları...)
...Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım...
Ben istikballe arkadaşım...

* * *

Ne var ki yarım her şey... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçle­rin... ihanetlerin hesabı sorulamadı... Nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalın dan/ Ama kabuğu soyulamadı/ Sevdalara do yulamadı..."
"Doydum" diyen görmedim ki zaten ben...
Hiç doyulmaz ki zaten...
Lakin gel de zamana anlat bunu...
Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin..

* * *

Baktım ki ikinci yan kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını. Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi...
Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
İlk yarı bilançom o benim:
Yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açı lacak...
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis, koyacaklar halime... "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "sebepsiz alçalmış... Bile bi le vurmuş kendini dağlara..."
Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleye cek hikayenin...
Kalanı benimle gelecek...
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı...
Reyhanlar saklayacak sırlarımı..
Skoru bir tek Ege'nin sulan bilecek... Deni ze kavuşabilirse eğer içimdeki nehir... Hayat: 0... Ben: 1

Can Dündar

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar