29 Ağustos 2009 Cumartesi

Ayakkabıcı


  Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki

bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor

ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar sayılmazdı ama, küçük bir

dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk

vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği

kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...


Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin

alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun

baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle

durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı

fırlayıp:


- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"

Çocuk, ona dönerek:


- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".


- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı.

Kiminin de aklı veya vicdanı." Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:


- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."


Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:


- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"


- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler

tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla

mükâfat görecekler..." Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne

kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:


- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?" Çocuk, başını yanlara sallayıp:


- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"


- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu

durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira

eder."

Çocuk biraz düşünüp:


- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"


- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."


Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:


- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.


- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."


- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri

kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı

senindir, sattım gitti!" Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında

dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu.

Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra,

çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi

göstererek


-"Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."


- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"


- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan

haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para

tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi.

Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın,

heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz

gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:


- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"


Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün

mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk,

yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu.

Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:


- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti."


Hiç yorum yok:

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Ayakkabıcı


  Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki

bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor

ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar sayılmazdı ama, küçük bir

dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk

vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği

kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...


Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin

alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun

baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle

durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı

fırlayıp:


- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"

Çocuk, ona dönerek:


- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".


- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı.

Kiminin de aklı veya vicdanı." Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:


- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."


Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:


- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"


- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler

tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla

mükâfat görecekler..." Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne

kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:


- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?" Çocuk, başını yanlara sallayıp:


- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"


- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu

durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira

eder."

Çocuk biraz düşünüp:


- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"


- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."


Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:


- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.


- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."


- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri

kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı

senindir, sattım gitti!" Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında

dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu.

Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra,

çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi

göstererek


-"Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."


- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"


- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan

haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para

tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi.

Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın,

heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz

gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:


- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"


Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün

mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk,

yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu.

Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:


- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti."


Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar