3 Nisan 2010 Cumartesi

EŞEKLE GELEN AYDINLIK




Yıl 1943. Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci
olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar. Devlet memurluğu o
dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede
heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: "Bakın kütüphane bomboş
duruyor, gelin kitap okuyun." Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu
bildirir.
- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli
alıyon mu, almıyon mu?
- Alıyorum.
- Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?

Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım, ne yapayım?" diye düşünür
durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce "Deli
misin bey?" der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını
yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, "Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da" zihniyeti aynen var. O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne "Kitap İare Sandığı" yazar.

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: "Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz."
Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban
çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
"Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı
gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.
Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel'le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde
alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde
yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca'nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa'nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer'e mektup yazar: "Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım" der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine
okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, "kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp'e "Eşekli Kütüphaneci" Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun? Bulunduğun yere yenilik katmalısın. Mutlaka adım atmalısın. Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir'den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykeli var.

Ahmet Şerif İzgören'in "Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı" adlı kitabından alıntı. (Uyarı için teşekkürler Adsız)

3 yorum:

sufi dedi ki...

Mustafa Güzelgöz; güzel bakmış dünyaya, görevini de en iyi şekilde yerine getirmiş.Daha ötesi can sağlığı. Hepimiz onun gibi olabilseydik keşke.Paylaşımın için teşekkürler dost sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Merhabalar,

Yıllardır hep başarıyı yakalamak için köşelerimizden didinir dururuz. Herkes köşesinden makaleleri ile ahkam keser durur.

İşte makalesini gerçekten yazan ve tatbik eden örnek bir insan olan Mustafa Amca'ya Yüce Allah'tan rahmetler dilerim. Zaten, cenab-ı Allah o kulunun mükafatını çoktan takdir etmiştir bile. Onun hikmetinden sual olunamaz.

Bu güzel ve örnek paylaşımınız için size de çok teşekkür ederim.

Allah'a emanet olun ve sağlıcakla kalın.

Adsız dedi ki...

merhaba, bu hikaye ahmet şerif izgören tarafından kaleme alınıp süpermen türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı adlı kitapta yer almaktadır. ancak kaynak belirtilmeden internette dolaşmaktadır.
alıntı kaynağı belirtilirse mükemmel olur.
kolay gelsin...

3 Nisan 2010 Cumartesi

EŞEKLE GELEN AYDINLIK




Yıl 1943. Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci
olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar. Devlet memurluğu o
dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede
heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: "Bakın kütüphane bomboş
duruyor, gelin kitap okuyun." Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu
bildirir.
- Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli
alıyon mu, almıyon mu?
- Alıyorum.
- Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?

Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım, ne yapayım?" diye düşünür
durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce "Deli
misin bey?" der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını
yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, "Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da" zihniyeti aynen var. O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne "Kitap İare Sandığı" yazar.

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: "Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz."
Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban
çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
"Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı
gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.
Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel'le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde
alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde
yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca'nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa'nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer'e mektup yazar: "Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım" der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine
okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, "kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp'e "Eşekli Kütüphaneci" Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun? Bulunduğun yere yenilik katmalısın. Mutlaka adım atmalısın. Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir'den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa GÜZELGÖZ ve eşeğinin heykeli var.

Ahmet Şerif İzgören'in "Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı" adlı kitabından alıntı. (Uyarı için teşekkürler Adsız)

3 yorum:

sufi dedi ki...

Mustafa Güzelgöz; güzel bakmış dünyaya, görevini de en iyi şekilde yerine getirmiş.Daha ötesi can sağlığı. Hepimiz onun gibi olabilseydik keşke.Paylaşımın için teşekkürler dost sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Merhabalar,

Yıllardır hep başarıyı yakalamak için köşelerimizden didinir dururuz. Herkes köşesinden makaleleri ile ahkam keser durur.

İşte makalesini gerçekten yazan ve tatbik eden örnek bir insan olan Mustafa Amca'ya Yüce Allah'tan rahmetler dilerim. Zaten, cenab-ı Allah o kulunun mükafatını çoktan takdir etmiştir bile. Onun hikmetinden sual olunamaz.

Bu güzel ve örnek paylaşımınız için size de çok teşekkür ederim.

Allah'a emanet olun ve sağlıcakla kalın.

Adsız dedi ki...

merhaba, bu hikaye ahmet şerif izgören tarafından kaleme alınıp süpermen türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı adlı kitapta yer almaktadır. ancak kaynak belirtilmeden internette dolaşmaktadır.
alıntı kaynağı belirtilirse mükemmel olur.
kolay gelsin...

Popüler Yayınlar