22 Ocak 2011 Cumartesi

Denemeler 4 (Şems-i Tebrizi İle Sohbet)




- “İşte aşk böyle bir şeydir. Başkalarının göremediğini gören gözler fark edebilir sadece.” Dedin. Peki neden aşıklar hep acı çeker. Her aşkta acı olmak zorunda mı? İnsan acı çekmeden, mutlu bir aşk yaşayamaz mı?
-Bak bu güzel soru. Bir gün Hüdavendigar, arkadaşları ile sohbetteydi. Ben de kenarda onları dinliyordum. Aralarında geçen aşkla ilgili bir sohbeti anlatayım, belki aradığın cevabı bulursun.
Şirazi “Aşka uçma, kanatların yanar”
Hüdavendihar “Aşk’a uçmazsan kanat neye yarar”
Yunus “Aşk’a vardıktan sonra kanadı kim arar”

- Cevabın çok ince ve güzeldi Şems. Sanırım ne demek istediğini anladım.
- Hadi acıyı anladım, ama şu ayrılığa ne demeli. Her aşkta ayrılık olmak zorunda mı?
- Ayrılık aşkın diyetidir. Hiçbir şeye bir bedel ödemeden sahip olamazsın. Sahip olursan da ne kıymeti olur ne de sen o kıymetini bilirsin. Haklısın, ayrılık çok zor. Ama Aşk’ta çok güzel. Böyle bir güzellik için bu bedeli ödemek gerek. Bu bedele katlananlar aşka ulaşabilir. Ayrılığın benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun. Ayrılık vakti geldiğinde elimde olsa zamanı durdururdum. Onunla son kez görüştüğümüz o odadan hiç çıkmaz, bir ömür orada kalabilirdim. Ama bunun imkansız olduğunu biliyordum. Aşka varmıştım ve kanatlara ihtiyacım kalmamıştı. Hüdavendigar’a “Veda vakti”nin geldiğini söylediğimde gözlerinden iki damla yaş süzülüp yanaklarına doğru indi. “Neden” diye sordu gözlerime çaresizce bakarak. Nedenini ona söyleyemedim. Az sonra o kapıdan çıkacak ve bile bile ölüme gidecektim. Ama bunu O’na söyleyemezdim. “Nedenini sorma, böyle olması gerekiyormuş” dedim.
- O ne dedi, ne yaptı.
- “ Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!” dedi. Arkamı döndüm, odadan çıktım. Son bir kez bakamadım yüzüne.
- Bunun aynısını ben de yaşadım, biliyorsun değil mi?
- Biliyorum. Sen de bir çare bulamamıştın. Unutma ki “Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.”
- Yani? Başka bir çaresi olabilirdi mi diyorsun?
- Hayır hayır. Diyorum ki “ Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği : “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!”. Sen de en azından bundan sonra “bırak kendini ko gitsin”...

Hiç yorum yok:

22 Ocak 2011 Cumartesi

Denemeler 4 (Şems-i Tebrizi İle Sohbet)




- “İşte aşk böyle bir şeydir. Başkalarının göremediğini gören gözler fark edebilir sadece.” Dedin. Peki neden aşıklar hep acı çeker. Her aşkta acı olmak zorunda mı? İnsan acı çekmeden, mutlu bir aşk yaşayamaz mı?
-Bak bu güzel soru. Bir gün Hüdavendigar, arkadaşları ile sohbetteydi. Ben de kenarda onları dinliyordum. Aralarında geçen aşkla ilgili bir sohbeti anlatayım, belki aradığın cevabı bulursun.
Şirazi “Aşka uçma, kanatların yanar”
Hüdavendihar “Aşk’a uçmazsan kanat neye yarar”
Yunus “Aşk’a vardıktan sonra kanadı kim arar”

- Cevabın çok ince ve güzeldi Şems. Sanırım ne demek istediğini anladım.
- Hadi acıyı anladım, ama şu ayrılığa ne demeli. Her aşkta ayrılık olmak zorunda mı?
- Ayrılık aşkın diyetidir. Hiçbir şeye bir bedel ödemeden sahip olamazsın. Sahip olursan da ne kıymeti olur ne de sen o kıymetini bilirsin. Haklısın, ayrılık çok zor. Ama Aşk’ta çok güzel. Böyle bir güzellik için bu bedeli ödemek gerek. Bu bedele katlananlar aşka ulaşabilir. Ayrılığın benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun. Ayrılık vakti geldiğinde elimde olsa zamanı durdururdum. Onunla son kez görüştüğümüz o odadan hiç çıkmaz, bir ömür orada kalabilirdim. Ama bunun imkansız olduğunu biliyordum. Aşka varmıştım ve kanatlara ihtiyacım kalmamıştı. Hüdavendigar’a “Veda vakti”nin geldiğini söylediğimde gözlerinden iki damla yaş süzülüp yanaklarına doğru indi. “Neden” diye sordu gözlerime çaresizce bakarak. Nedenini ona söyleyemedim. Az sonra o kapıdan çıkacak ve bile bile ölüme gidecektim. Ama bunu O’na söyleyemezdim. “Nedenini sorma, böyle olması gerekiyormuş” dedim.
- O ne dedi, ne yaptı.
- “ Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme…
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme!!” dedi. Arkamı döndüm, odadan çıktım. Son bir kez bakamadım yüzüne.
- Bunun aynısını ben de yaşadım, biliyorsun değil mi?
- Biliyorum. Sen de bir çare bulamamıştın. Unutma ki “Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.”
- Yani? Başka bir çaresi olabilirdi mi diyorsun?
- Hayır hayır. Diyorum ki “ Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği : “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!”. Sen de en azından bundan sonra “bırak kendini ko gitsin”...

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar